14 Nisan 2019 Pazar

Deri Altı Efkârı

    Bazı fikirler geçer aklından bazı bazı. Bazı kelimeler yürür derinin altından; eklemlerinde bir figan, kaslarında bir vaveyla kopar. Kelâmın harr-ı şedidi kavurmaya başlar dilinden yükselerek ama tükürmek muhaldir onu zebanından; yutarsın o nuşin ağıyı, serdarların bıçaksı buyruklarına uyan bir biçare geda gibi ram olup. "El-ma'na fî batn-ı'ş-şâir" diye avunursun belki, gözyaşlarının hâlini sağaltmaya kâfi gelmediğini anlayıp dehşetle dostluk kurarken kalemle ve bu ülfetin ihtişamının haşyetinden mahvolup kaydan farksız tahrir işine giriştiğinde.

    Böylece müthiş bir hâlde iken canın, bir selamı peşinde perişan olur cananın. İşte öyle umarsızdır ki âşık, damarlarından akan kendi ateşine derman diye bir dilber güzelin ya da huzuraver yârin sinesini diler. Ancak bu şaşırmış bilmez ki belasına umar arayıp ağladığı aguş; ya tutuşur aşk belasıyla hepten ve bir yangın yeri olur âlem, herkes suhte, her şey külden kalır, ya da öyle bir yel eser ki yârin soluğundan şita çöker âşığın gönlüne, o ocak ateşi gibi samimi, öylece sıcak, öylece dans eden alazları kurur birden; can verir âşık, ruhu sönüştüğünden. 


Pek eski bir yazı bu. Lisanı deniyor, bir yeniyetmenin hissî buhranına sövüyorum.