20 Eylül 2022 Salı

Subconscient

     Efendim üzerinize afiyet geçenlerde yine masa başındayım, hani eski lafları severim ya ben, teşaur makamında kâğıt israf ediyordum. Haydi bir de tanık getirelim bu kelimeye ki hem derdimiz daha iyi anlaşılsın hem de iki vezinli laf duymakla sohbetimiz tatlansın: "Erbab-ı teşâur artıp şair azaldı/ Yok öyle değil şairin ancak adı kaldı". 

    İşte şu hâlde, mürekkebimiz de tıkanınca tabii dikkatim biraz dağıldı sanıyorum, düşünmeye başladım: "Aman bu şairlik ne zor şeydir, şiir yazmak en olmayacak işlerdendir." kabilinden. Orada da, adım şov ya, tefelsüfüm geldi ve kendi kendime söylenirken "Kelimeleri arıyorum" dedim, "doğru noktada, doğru tonda, doğru kelimeleri." fakat bu yetmez! Edebiyat dersinden hatırlayanlarınız olacaktır "kıyasa muhalefet" denen bir hede vardır ki, vallahi, hele bendeniz gibi züppe, nim-muallem müteşairlerin en büyük belasıdır. Hülasa lisanda kullanılmayan kelimelerin, eh, şiirde de kullanılmamasıdır. Öyle ağzına biraz daha hoş geldi, hissini sanki bir katre daha iyi verdi diye Frenkçeden, Arapçadan kelime aparmak yok! Hele hele bir kelimenin anlamını eğip bükmek bir raddeye kadar olurmuş; Eluard'ın eşek arıları yeşil çiçek açarlar fakat benim kelimelerim çok gerersem maazallah kırılıverirlermiş. 

    Neyse efendim, şiir yazmak, diyorduk, kelimeleri aramaktır. Kuytu köşedeki, bir haritayla defnini bulup çıkardığınız hazinevari kelimeleri değil, her yerde bulunan gündelik kelimeleri. Ve öyle kelimeleri ki şairin hissini, fikrini mükemmelen taktir edip künhüne inmeli; özütünü temsil etmeli. Öyleyse düşündüm: "Kelimeleri arıyorum. Bu, okyanusun ortasında, kayığını kaybetmiş, yüzme bilmeyen birinin; gördüğünde tanımayacağı ve kendisini tanımayacak birkaç damlayı araması gibi." Şuur altımın hin tebessümüyle bıraktım kalemi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder