19 Mayıs 2024 Pazar

Eksik Sone

Telefat her dediğim laf, edemezsin itimat
Göremezsin sana hiç sevgimi ettim mi itiraf?
Diyebildim mi çıkıp karşına dümdüz bir surat
İle gönlümde duran şeyleri? Hayır, hep güzaf!

Telefat her dediğim laf ki sağırsın bana sen;
Si hafifsin bedenince, si ağırsın bana sen;
Bana ihsan, bana ilham, ve kahırsın bana sen;
Bana mülhim ve de mülhem ki satırsın bana sen!

Döneceksin yine bir gün, ışıyorken batıdan
Telefat sözleri artık duyacaksın doğudan.



    Çok uzun süre tuttum bunu bir kenarda ama yok, belli ki ilk kıtanın çiğliğini pişirecek takatim yok ne de bir kıta daha ekleyip eli yüzü düzgün bir İngiliz usulü soneye çevirebileceğim bunu. Ama bu vezni o kadar seviyorum ve ikinci kıtayı o kadar eğlenceli buluyorum ki paylaşılmaması da yazık değil mi yani? 

    Son ikiliyi başka bir şiirde kullanıp kendime nazire yazarsam da hiç şaşırmayın, hehe.

17 Mayıs 2024 Cuma

17 mayıs 2024

     Öyle bir ilhama maruzum ki her vechesinden aynı anda hem ufalanırcasına sıkıştırılıyor hem yırtılırcasına geriliyor ruhum. Öyle merbut, öyle kısıtlıyım ki bu sahada... Müsaade edildiğim birkaç metrekarelik alanda gösterdiğim hürriyet şaşırtır sanmıştım kısıtçılarımı fakat ne çare! Dedim "Ben öyle oynarım ki bu dar yerde, kıskanır bahane üretenler; sonra acır bana tanrım, veya işte ne mümkünse, ve kurtulurum bu içinde memnun gibi davrandığım delikten." Olmadı öyle; hâlâ aynı kısıttayım. Keyiflensinler diye yaptığım dansı çirkinsemişler belli ki, zira ki kötüleşti koşullarım. Alışıyorum git gide, daha az sızlanıyorum. Ama insanın canı sıkılıyor "Ne de güzel oynamıştım, neden beğenmediler ki?" diye düşündükçe.


    Bak sana çok güzel bir elbise uydurdum. Bembeyaz, yok gibi üstünde. Yok gibisin içinde. Elbisenin ceplerinde uydurduğun güzeller var. Şu cümle şuraya pek yakışmış, bırak orada kalsın. Olmayacak yerde bir çalı çırpı mı; olmayacak değildir o, Makra koymuştur, bilir o doğrusunu. Bak yok gibi cümlelerim, her anlamda, herhangi bir anlamda. Zaten bu kadar müsaade ediliyor oynamama. Bak sana uydurduğum elbiseye; bak yok gibisin içinde.

    

    Kız oturdu yine masasına, ama her şey her zamanki gibi değil sanki. Açtı defteri, daha yeni, yalnız ilk sayfasına imza olsun diye sevdiği bir mısrayı yazmış. Aşırmış mı, aşırmışsa yukarıdan mı aşağıdan mı bilmem artık orası onu ilgilendirir. Defterin diğer sayfalarını fark etti ki gerektiği gibi bakir değiller. O tek mısradan bahseden koca bir defter. Okunmaz bir yazıyla resmetmiş o mısranın maharetlerini. Fakat biraz kazıyın altını, yalan bunlar, mendeburun övdüğü mısranın kendi değil, yazanı! Hem deftere tecavüz etmiş hem de iğfal karışmış iltifatlarına. Bir defter iltifat.

    Sonra kız gözlerini kıstı biraz, ciddi şeylere bakarken yaptığı gibi işte. Yazının kıvrımları iyice karıştı birbirine. Devam etti kız gözlemeye ve kıvrımlar tek bir cümleye yoğuruldu. O cümle kısaldı, kıvamlandı, bir masumcuk harfe döndü. O bir defter iltifatı, bu kızcağız, tek bakışta görmüş oldu son durumda. "b" harfinin altında, küçük bir nokta.

Şiir:

Haklısın, doğruydu gördüğün hayal
Seni mest etmek içindi o şarkılar
Şairler, bazı bahtiyar, bazı pür melal,
Seni dans ettirmek için şiir yazdılar


Clarity

     Gözlerimdeki çılgın alevler sakin bir kamp ateşi koruna taklip olmuştu hızla, bunun ne derecesini takip edebildiler bilemiyorum. Kaçırdım bakışlarımı bir an-ı huzur için; biraz ayaklarımda tabanları, biraz tavanlarda ışıkları izledim. Artık gözlerimi yeniden ona doğrulttuğumda, sanıyorum, biliyordu ne diyecek olduğumu. Bu son anlaşılmanın acizliği ve ilham-aver doğasıyla bir an şaştı fikirlerim; konuşmanın, yazmanın yersizliğiyle doldu bir an zihnim, fakat sonra yeniden ciddiyet kazandı gözbebeklerim. Dudaklarım büzüldü onu takbil etmediğim seferlerin karışık duygulanımıyla kasılırcasına. Biraz hasret, daha çok halas; kokuşmuş bir sevda, malihulya, nostalgia! 

    Bunların hepsi tek kalemde dudaklarımdan süzülerek, bir nefeste, durmadan tefevvüh ettim söyleyeceklerimi. Dedim "Ben hatırlayamıyorum senin soy ismini!" 

    Bütün bar sustu. Muhabbet çekti paltosunu, masaya hayret ve adavet oturdu. Hâlâ kovmamış olduğum eski dostlarım iğrentiye yaklaşan bir bakışla baktılar suratıma. İsminiunuttuğum'un çığlıkları arasından türlü hakaretler, ithamlar seçmek mümkündü. Fakat benim gözlerimi ışık almış, kulaklarımı ise yalnızca kırılan zincirlerin gürültüsü doldurmuştu; duymuyordum ne tayiplerini ne telinlerini. 


    Bileklerimi ovuşturdum yürürken. Hayli darmış bana İsminiunuttuğum'un aldığı bileklik. İlla ki geçecek izleri. 

    Durdum dükkanın önünde. Konuşmadım fazla, anlatacak veya anlayacak pek şey görmüyordum. Gösterdim parmağımla, adam bir fiyat söyledi, verdim. Pek yakıştı doğrusu boynuma kolyem!

10 Mayıs 2024 Cuma

Afv

Affet beni ki günahlarım layıktır afvına
Sabadan önce ışık çalıp geldim gözlerine
Gittiğin yerden bir nefes çektim sadrıma
Bütün unuttuklarım vardı verdiğim nefeste

Unuttuğum lehçeler, hahnahah vecheler
Yersiz kızdıklarım, olmayacak üzdüklerim
Harcadığım zamanlar; baharlar, hazanlar
Bir dıhkına sığdı bütün gördüklerim

Affet beni ki yalnızca sen kadirsin afvıma
Çıktım semadan çaldım ahımı kalbine
Değmesin o şişenin parçası parçana
Ki bir tude tuyur ile tulu koydum içine



    "Ar u namus şişesi" üzerinden bir şaka yapacaktım son kıtada, sonra yoruldum başka bir şaka yapıp bitirdim stanzayı. Bu da bitmemiş bir şiir çok belli olduğu üzere. Yetiştirmem gereken bir rapor var, bir saniye...

4 Mayıs 2024 Cumartesi

l'amour à travers la langue

Bak en güzel ben severim seni senin dilinde
Sınırsız, kısıtsız bir sevmeyle
Kalemle isimleri öğrenmemiş gibi daha
Yıldızların sayılamadığı bir gökyüzü altında
Duvarlarında övgüler yazılı bir bahçede
Bulduğum otlardan içtim bu gece
Büyüdüğüm sokaklara yakışmaz bu laflar
Ama varsın artık bizi tanımasınlar
Bak en güzel ben severim seni senin dilinde



    Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama artık uzun soluklu şiir yazma maceralarına pek giremiyorum. Haftalarca bir şeyi yazmayıp sonra birden mevzunen yazdığım oluyor, veya şu yukarıdaki gibi çokçok daha uzun şeyler düşünüp tek bir stanzasını yazıp bırakıyorum. Neyse, fena değil bence.