-"Sana neden Sitare diyorum biliyor musun?" diye sordu Yalım usulca ve Kardan'ın sorar
bakmasını bile beklemeden devam etti. "Gökyüzündeki güneşi düşün önce, sonra onu kaybettiğini. Ama korkma sakın, yalnızca gece olmuş. Öyle kararmış ki sema ve öyle terk etmiş ki
seni mâh, sırtını yere verdiğinde gözlerinin açık olduğundan emin olamıyorsun. Öylece uzanmışsın, odaklanacağı hiçbir şey yok felekte ve gözlerin avare
geziyor çaresiz. Bir de bu
kadar metruk olmadığını düşün. Göğün rengini
kaybettiği o kara zamanlarda en azından bakabileceğin bir nokta olan bir yıldızın olduğunu farz et. Öyle seviyor ki seni, Güneşten bile ziyade sana
olan sevisi. Zira Güneş seni korur gibi görünürken dahi seni kolaçan eden o küçük yıldız, günün gücü söndüğünde de orada bekliyor olur. Gecende, her şey
karardığında, hani o gördüğünden şüphe ettiğin vakitte, gözüne ışık olur o
yıldız. Belki yeryüzünü tümden aydınlatamaz hatta önünü görmene dahi yardım
edemez ama hâlâ görebildiğini ve görecek güzel şeyler olduğunu gösterir sana.
Ammavelakin; sen düştüğün zulmeti aydınlatmayı düşünmez, yalnız gözüne düşen
yegane o yıldız ışığının peşine düşüp gözünü bir ân dahi ayırmadan onu
seyretmeye başlarsan gözlerin yorulur zamanla. Öyle ki görüşün bulanıklaşır
belki ve o kara gökteki tek dostunu da kaybedersin.
30 Ağustos 2018 Perşembe
8 Ağustos 2018 Çarşamba
Halk ve Helak
Er
olsun olda efkâr bulunsun
Sûret
u dimağ haktan kurulsun
İsmal
hele şimdi Vurgun denil
Cümle
deryâ sana toprak değil
Kopsa
ayağın elden düşürme
Âb
şarab bilme dost meclisinde
Yanda
sen yanda Sultan-ı Yegah
Ağla
şiirle anlat tâ sabah
Bimana
hayat biçare dünya
Ne
tutar bizi ezmalihülya
Koca
cihanda bir küçük kürdan
Eşini
arar durur durmadan
Buldun
mükafat bir kısa ömür
İnsan
hiçten gelir hiçe ölür
Şaraptaki
hak göründü bana
Mest
oldum ondan sanarsın dünya
Erkin
acun ile esrik mecnun
Aynı
bağsızlık herkes nâmemnun
Bir
serdar gerek hükümdar-ı âlem
Der
cühela müdam varız madem
Var
var olsun da yokken n'olacak
Yoktan
var olan vardan yok ol'cak
Yoku
varlayan da yoktan gerek
Nedeni
nedene neden gerek
Neden
neden neden diye ağla
Ben
ve ben ve ben duyulur arşta
6 Ağustos 2018 Pazartesi
Esrik Sak
Okumak üzre olduğunuz kısa öykü ekonominin, devlet yönetiminin ve siyasetin benim hayalimdeki gibi çalıştığı bir ütopyada geçmektedir. Yani işler benim istediğim gibi olsaydı muhtemelen böyle şeylerin yaşandığı olurdu.
Sigarasının son nefesini üflerken boş boş duvara bakıyordu Sak. Saatlerdir aynı pozisyonda oturuyordu. Başta ona sesiyle eşlik etsin diye televizyonu açmış ama içtiği haddi hesabı olmayan ot sonucunda o yalnızlığını örtmesini umduğu gürültüye katlanamaz hâle gelmişti. Sesi kısılmış ama hâlâ görüntüyü oynatan ekrana takıldı bir ân gözleri. İş imkânları dağılımının nasıl değiştiğini ve insanların yapması için hangi mesleklerin ülke için daha uygun olacağını anlatan bir habere denk geldiğini okuduğu altyazıdan anladı. İdrak yetisi azalmış beynine bunu kendi açısından da düşünmesi için biraz zaman verdi. Aylardır, belki yıllardır, işsizdi, fırsat olmadığından değil tabiî istemediğinden. Yine de en kaliteli otlardan içip harika bir evde oturduğunu düşündü bakışlarını penceresinin hemen ardına serilmiş deniz manzarasına kaydırırken. İstediğini alabiliyordu, hiçbir şey vermek zorunda değildi. Cebinde beş kuruşu yoktu ama zaten kimsenin parası yoktu. "Para" yoktu. İnsanlar diğer insanlardan aldığı şeylerin karşılığı olarak çalışıyordu. Ne kadar insan başkası için çalışırsa kendileri için de aynısı olacağı için kendi hayatları refahlaşacaktı. Sak'ınsa hayvanî dürtünlerini tetikleyen şey bu son kısımdı: Ya başkaları onun için çalışırsa ve o basitçe hiçbir şey yapmamayı tercih ederse. Kimse onu çalışmaya ya da başka herhangi bir şeye zorlayamazdı, zatî onu zorlayacak ondan güçlü tek güç emniyet güçleriydi ki onlar yalnızca başkalarına yaptığı bir şey için onu cezalandırabilir yahut tutuklayabilirlerdi. Eğer yalnızca yapmamayı seçerse, kimse ona dokunamazdı.
Sigarasının son nefesini üflerken boş boş duvara bakıyordu Sak. Saatlerdir aynı pozisyonda oturuyordu. Başta ona sesiyle eşlik etsin diye televizyonu açmış ama içtiği haddi hesabı olmayan ot sonucunda o yalnızlığını örtmesini umduğu gürültüye katlanamaz hâle gelmişti. Sesi kısılmış ama hâlâ görüntüyü oynatan ekrana takıldı bir ân gözleri. İş imkânları dağılımının nasıl değiştiğini ve insanların yapması için hangi mesleklerin ülke için daha uygun olacağını anlatan bir habere denk geldiğini okuduğu altyazıdan anladı. İdrak yetisi azalmış beynine bunu kendi açısından da düşünmesi için biraz zaman verdi. Aylardır, belki yıllardır, işsizdi, fırsat olmadığından değil tabiî istemediğinden. Yine de en kaliteli otlardan içip harika bir evde oturduğunu düşündü bakışlarını penceresinin hemen ardına serilmiş deniz manzarasına kaydırırken. İstediğini alabiliyordu, hiçbir şey vermek zorunda değildi. Cebinde beş kuruşu yoktu ama zaten kimsenin parası yoktu. "Para" yoktu. İnsanlar diğer insanlardan aldığı şeylerin karşılığı olarak çalışıyordu. Ne kadar insan başkası için çalışırsa kendileri için de aynısı olacağı için kendi hayatları refahlaşacaktı. Sak'ınsa hayvanî dürtünlerini tetikleyen şey bu son kısımdı: Ya başkaları onun için çalışırsa ve o basitçe hiçbir şey yapmamayı tercih ederse. Kimse onu çalışmaya ya da başka herhangi bir şeye zorlayamazdı, zatî onu zorlayacak ondan güçlü tek güç emniyet güçleriydi ki onlar yalnızca başkalarına yaptığı bir şey için onu cezalandırabilir yahut tutuklayabilirlerdi. Eğer yalnızca yapmamayı seçerse, kimse ona dokunamazdı.
Bunu ilk düşündüğünde kendini dünyanın, ya
da ülkenin arada pek bir fark yok, en akıllı adamı gibi hissetmişti. Dışardan
baktığında bütün gün yiyip içebileciği mükemmel rahatlıkta bir hayat olarak
görmüştü, işsiz bir tanesini. Haftalar boyunca arkadaşlarıyla gezmiş, tozmuş,
içip eğlenmişti. Fakat bir süre sonra bu alçak hazlar onu doyurmamaya
başlayınca, vaktiyle okuduğu kitaplardan ve şahit olduğu olaylardan bu hazların
daha yoğunları peşinde koşmanın kendini ne denli korkunç bir buhrana atacağını
da bildiğinden, daha fikrî ve daha yüksek hazlar aramaya başladı. O vakitlerde
koşuk okumayı çok severdi ve baskı yapmakta olan yayınevlerinden rica ettiği
her türlü betiği alabiliyordu. Okudukça kendi zihninde de kafiyeler uçuşmaya
başlamıştı ve bunları insanlarla paylaşmaya başladığında hızla sevilip kendi
bölgesindeki en ünlü erenlerden biri oldu.
Bunları düşünürken hüzünlendiğini fark
etti. Ne zamandır şiir söylememişti. Neden sonra kafiye düşürmenin onun yaptığı
iş olarak görüldüğünü fark etmişti. Yeni tanıştığı insanalara hâlini anlatınca
ona sanatkâr gözüyle bakıyorlardı. Bu ün onu birden soğutmuştu. "Benim bir
işim yok, o diğerleri için çalışan enayiler gibi değilim!" diye
düşünüyordu. Bir çaba sarf ettiği yoktu ama üstüne vurulan bir
"çalışan" damgası onu tiksindirmiş ve eve kapatmıştı. Uzun süre düşük
hazların aşağılıklarından ve sahip olduğu en büyük yüksek hazzın da elinden
alınmasına ilenmekten başka bir şey yapmayarak yaşadı. Okumayı bırakmamıştı tabî
ama tüketici olmanın artık ona yeterli gelmediğini hissediyordu. Beynindeki
ozan ona uyaklar çığırıyor ve bunları sözlemesi için yalvarıyordu. Daha doğrusu
uzun süre öyle yapmıştı, Sak içtiği otlarla onun nefesini kesene kadar.
Yakın zamanda onu terk eden sevgilisi geldi
aklına. Ona yalnızca Konçuy derdi, öyle ki nerdeyse asıl ismini unutmuştu. Her
gün saatlerce atölyesinde heykeltıraşlık yapardı. Aldığı mühendislik
derslerinden bir tanesinde yaptığı eskizin görkünü fark eden bir müderrisi onu
daha fazla çizmesi için teşvik edince bu dalda ne kadar yetenekli olduğunu fark
edip konuya hakim insanlarla daha çok hemhal olmaya başlamıştı. Sak'la da
tanışmasını sağlayan bir arkadaşı sayesinde yontu yapmağa başlayıp bu işe ne
kadar düşkün olduğunu ayırt edince mühendislik okulunu bırakıp kendini bu
sanata adamıştı. Zamanla Sak ile birlikte yaşamaya başlamıştı ancak ilk
öylerden beri onu rahatsız eden Sak'ın bu işsizliksever hâli, Sak sırf "meslek
sahibi" damgası yememek için şiiri bile bırakınca onu iyice çıldırtmış ve
aşık olduğu adamı bırakmaya zorlamıştı. "Neden bu kadar direttiğini
anlamıyorum, Sak." demişti ona, "Yaratmanın verdiği hazza sen de
benim kadar hayransın ama sırf yaratını diğer insanlara bahşetmek zorunda
olmadığın için bu hazzı geri tepiyorsun. Hiç mi minnet duymuyorsun ki zevkli
bir mihneti çekemiyorsun?"
Etrafına baktı. İçine çektiği, soluduğu her
nefesle ciğerlerini doldurduğu havanın ne kadar berbat koktuğunu bir kez daha
fark etti. Belki haftalardır yerleri oynamamış kıyafet yığınlarına baktı.
Elinde külleşmekte olan sigarasını çöp kutusuna fırlatıp ayağa kalktı. Evde ne
kadar pencere varsa açtı o dehşet kokuyu dağıtmak için ve zevk için yığınlardan
birine tekme attıktan sonra kapıyı araladı. Cebinde anahtar taşımak
istemediğinden kapı kıynışık kalsın diye önüne bir ağırlık koydu ve vaktiyle
yazıhane olarak kullandığı arkadaşı Belge'nin atölyesine doğru yola çıktı.
Kapıyı açık bıraktığı da arkasını döndükten sonra bir daha aklına bile gelmedi.
Hırsız mı girecekti sanki? Kim bir şeyi neden çalmaya çalışsın ki?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Bak en güzel ben severim seni senin dilinde Sınırsız, kısıtsız bir sevmeyle Kalemle isimleri öğrenmemiş gibi daha Yıldızların sayılamadığı b...
-
"Zelzeleler ve çığlıklarıyla halkın Handesi hep tezahür eder o hâkin" Dudaklarıdır dağlar dünyanın Ve bir tebessüme teşebbüst...