28 Ekim 2023 Cumartesi

Parc

 Diğer zıkkımları okumayın diye bitmemiş birkaç karalama:


Şehâ bir katre aşkın 'çin sana ömrüm feda olsun
Esaretten inan gam yok bütün hürlüğüm feda olsun
Beğendik pek yakıştırdık nazın üstünde hoş durmuş
Fakat artık tamam olsun, süsün şahım vefa olsun

    Utanılacak bir hâlde şu an bu dörtlük, fakat sanmıyorum ki onu çevirip düzgün bir gazele veya başka bir nevi şiire çevirecek mecalim olsun. Yaşayamıyorum şu günlerde, vezin peşinde koşup bir dörtlük dizebilmem bile mucize. 

***


İsmi meşhur bir parkta
Havanın kararacağı ve kalabalığın dağılacağı bir saatte
Bir bankta yan yana 
Oturan çiftin muhaveresine takılıyor aklım
Kabalığımı bağışlayın
Fakat aksak bir ayakla yaklaşıp gülümseyebilirim size
Sizinse gözleriniz
Ayağıma takılıp geri gülümsemeyebilirisiniz
Ben bunu varsayıp
Gülümsememek zorundayım parklarda insanlara
İnsanlara
Gülümsememek zorundayım
Parklarda

bunun okunmasını tavsiye etmiyorum

    Yaşamakta zorlanışımın ne anlamını anlatabiliyorum kimseye ne de şeklini. Yazmayı da mümkün görmüyorum bu hissi fakat denemek zorundayım. Bir cebir hâlinde bu bahsettiğim zorundalık hâli: Çocukluktan gelen terbiyemin ve içimde, en özümde bulunan inançların ve itkilerin (ya da bu durumda "tut-ku"ların mı demek lazım bilmiyorum) bir sonucu olan bir cebir. Yani ki konuşur gibi, benzer bir bilinç akışıyla fakat sadece cümlemin insicamını takip etmek terbiyesini koruyarak anlatmaya çalışmak durumundayım bu kaburgalarımın sıkışmasındaki mecazsızlığı. Fakat bu zorunluluğa dair şu son lafı edeyim: Öyle bağlıyım ki hâlâ inançlarıma, bu zerrece müslimce değil bende ama, olduğum kişi hâlinde başıma kendi elimden kötü şeyler gelmesi çok uzak ihtimaller, zira birçok siboplar mevcut beni kurtaracak. Ve işte o siboplardan biri bu anlatmak işi. 

    İnançlarımdan bahsetmeliyim belki de: Öncelikle henüz, yani şu yirmi ikinci yaşımı beklediğim günlerde, dört beş sene falan yaşamış olduğuma inanıyorum. Bu inancın sebebi bu yazının amacını aşıyor fakat sonucu şu ki olur da yirmi sene daha hayatta kalırsam şimdiye kadarkinin dört misli daha yaşayacağım var. Bu, müthiş değişimlere, aklıma uğramayacak ihtimallere kapı açan bir oran. Bu tebeddülatın imkanına inanıyorum yani. Ayrıca dört sefer daha yaşayacak imkan varken bunu bir kenara koymak tek taraflı olarak hakkım değil. Sonuçta benim kimliğimin devamı olsalar da gelecek benler benden başka şeyler ve onlara karşı bir sorumluluğum var. Bir insanın varlığını görmezden gelmekten ibaret olan "ghosting" kavramından bu kadar midesi bulanıp insanın insana yapabileceği en ahlaksız şeylerden biri olarak bunu görürken kendi gelecek benliklerimin varlıklarına dair ucu keskin laflar etmek haddime değil. 

    Yani değişeceğine inanıyorum bir şeylerin, daha doğrusu değişebileceğine, ve şu anda iddiamı değişeceği yönünde oynuyorum. Peki bir şey olsa da emin olsam hâlimin değişmeyeceğinden; otuz iki yaşında da, kırk iki yaşında da, elli iki yaşında da (o yaşın "gerekliliklerini" karşılamaya devam ederek) hayatımın şu ankiyle aynı olacağından emin olsam; bu ortalamanın gayet üstündeki imkanlarla yaşadığım muhteşem hayatın aynı şekilde devam edeceğini kesinkes bilesem; özgürlüğümün hiçbir cebirle kirletilmediği ve finansal, fiziksel, siyasal, kültürel bütün sınırlardan azade bir esaret tanımazlıkla telezzüz ettiğim hayatımın benim önemsediğim özelliklerinin değişmeden aynı şu anki gibi devam edeceğini yakinen bilsem devam edebilir miyim yaşamaya?.. Bunun cevabını kesinkes bildiğimi söyleme imkanının ruhumda gerçekten de mevcut olduğunu bilmek, işte bu öyle korkutuyor ki beni...

    Belki de bu hipotetik cümleyi kekelemeden telaffuz edebilmektir benim "yaşamakta zorlanıyorum" derken kastettiğim şey. Belki de dehşetleri nörofizyolojik nöbetlerimi aratmayan tutulmalarım tam da bundan neşet etmektedir. İşe yüzeysel bakacak olursak öyle değil tabii: İki esrik laf ederek sizi bile ikna edebilirim hissettiğim aşkın gerçekten de nabzımdaki teklemeleri gerekçeli kıldığına! Allah aşkına bakın şu güzelliğe... Sesimin titreyişini görmediğiniz, şirin entonasyonuma ve hayran bakışlarıma aldanmadığımız (aman işte söyletmeyin, ağlayışlarımı duyamdığınız) mısralardan tahayyül ediniz şu söylediğim şeyi ve hak vermeyiniz bana eğer elinizdeyse!.. Onun bir katre aşkı için bütün hürlüğüm feda olsun! Bir avuç çöl şaşkınından dünyanın en yüksek medeniyetini yaratmış bir övünç ve kıvançla sarayım tesettüre defterlerimi ve yalnız onun kulacıklarına çarpmakla gerçekleşsin vezinli sözlerimin özgürlüğü! 

    Hayır, bunun imkansızlığını ima eden her şeyden elimde benzinle nefret ediyorum. En pis, en çiğ, en işlenmemiş tabirlerle ifade etmek hissediyorum bu pis, çiğ ve işlenmemiş hissi. İstemekle olmuyor, bunu biliyordum zaten ve hiç beklemedim. İnanmakla olmuyor, bunun ihtimaline her zaman bir noktada inanmak istedim ve hâlâ istiyorum (hem anneannemde bir sefer işe yaramıştı bu) ama inanmak istemek hâlâ kâfir ediyor insanı! Çalışmakla olmuyor. Buna tahammül edecek şeyler yok benim havsalamda. Bunu asla öğrenmedim büyürken. Çözülmesi mümkün her sorunu aşacağıma dair içimde kesin ve lekesiz bir inanç var. Her ama her şeyi çözebilirim, hatta bunu çocukça kanıtlama çabasına dahi girebilirim yaşayabildğim bir günde bana tesadüf ederseniz eğer. Fakat bu benim çözemediğim ve görünüşe bakılırsa çözülmesi mümkün olmayan bir sorun. Ben bunu çözmeyi öğrenmedim. Eklemlerimi dişlemekten başka bir şey gelmiyor elimden, allah kahretsin! Bu çığlığın çiğliğinin hiçbir değeri yok, allah kahretsin! Hiçbir duam alaka görmüyor, şu beddualarım dahil; allah kahretsin!..

    Bunu çocuksu, yok, çocuksu değil, aptal ve toy bir yakarış addedin, ey, benim tanınmaya değer bir insan olma ihtimalim yüzünden buraya düşenler. İkna edemediğim insanlara katılmanızda hiçbir sakınca görünmüyor sizin de, zira etrafındaki herkesin mümkün olan en iyi hâlinde olduğundan emin olmak dışında kalbinden bir emel geçmediğini söyleyen bu herifin vaatleri hiçbir yere varmayacak gibi görünüyor. Herhangi bir emeli hiçbir yere varmayacak gibi görünüyor. Bu herif, büyürken öğrendiği değil ama gördüğü şeylerden olarak, yaşayamıyor gibi görünüyor. 

    Sallantıda umudum. Ve bu umudumdu, düşecek yerim. 






23 Ekim 2023 Pazartesi

Blog Tekerrür - İ Harfi

     Hocaya yakalandık... Mecbur devam ediyoruz:

icare-i muaccele: Acele ettirilen, yani hemen verilmesi gereken kira,

icare-i müeccele: Tecil edilen, yani ileride verilecek olan kira... "Gah bir nokta sukutuyla gözü kör eyler." (Tabii bu ikisi arasındaki fark eski harflerde icamla ilgili değil ama olsun)

ifrat: "Yunanca terimlerde "hiper" veya "poli" lafzıyla ifade olunan manayı tercüme etmek üzere terkibata girer --> ifratı his : hyperesthésie, ifratı tagazzi : polytrophie.

iftikar: "büyük ihtiyaç" anlamından sonra verilen örnek cümle "Lisanımızın arabiye iftikarı vardır"... doru

ihtirak noktası: Kamusta "Güneş ışınlarının toplandıkları nokta" denmiş fakat Lügatte "Bir maddenin yanması için gerekli sıcaklık derecesi" denmiş. İlkinde "eşia-i şems" lafının doğrudan "ışın, light ray" anlamına gelmesi mümkün ama anlam kayması müthiş.

incizap: "Gravitasyon" anlamı verilirken "indifa ile beraber esası muvazenei kainattır" demiş. Kahrolası Aristo, hâlâ genç dimağlarla cimada!

istasyon: "Mevkıf kelimesi varken istimaline ne hacet?"

istilzal: "Gölge altına girme" demek, ki yapısına bakıldığında aslında o kadar da şaşırtıcı değil. yine de "istif'al" babının verdiği anlamlar benim bildiğim başka bir dilde replike edilmesi kolay olmayan güzellikler çıkardığı için pek hoşnut oluyorum bazılarıyla.

istimzaç: "Nabzını yoklamak" yani "Bir kimseye bir şeyi açıkça ifade etmeden önce ne tepki alacağını dolayısıyla anlamaya çalışmak" anlamına geliyor. "mizaç" kelimesinden aavamca üretildiği söylenip "lüzumuyla beraber galattır" notu düşülmüş. E ne diyelim üstat?

istiktar: İnanılmaz bir madde, "İmbikten geçirmek (yani damıtmak) ["taktir"] daha doğru ve fennidir".!!! Üstat "Anlamları aynı ama şu kulağa daha bilimsel geliyo sanki..." demiş.

istidrak: Asıl anlamı "yetişme, nail olma" imiş fakat belli ki insanlar "anlamak" manasında kullanılıyorlarmış ki bunun galatlığına dair bir not düşülmüş. Tek başına ilginç bir örnek değil ama nereden geldiği düşünüldüğünde insanların "idrak"tan -Arapça'nın aslında bulunmayan bir şekilde- "istifal" babında "istidrak"ı getirmeleri, onların bu dille bilinç dışı bir düzeyde ne kadar haşır neşir olduklarını ortaya koyan güzel bir örnektir sanıyorum.

inkıta: "kesintiye uğramak" anlamı imruz dahi malumdur. Ayrıca "herkesten kesilip uzlete kapanma" gibi bir anlamı varmış ki gayet ilginç

infial: "gücenme" anlamı meşhur. İkinci anlam olarak "Fiil mukabili ki ruhun kabul ve mutavaat ettiği her nevi tahavvülat ve tesserüatı şamildir Fr. Passion" verilmiş. ha? Türkçe'nin felsefe dili olarak ele alınması doktara tezleri hak eden ve fakültelerce insanın hayatını adamasını gerektiren bir mevzu. Fakat sıçtımın üniversiteleri gavurca veriyior eğitimlerini. Aferin.

geğrek: "Kaburganın altı, öksüzce". Öztürkçe anatomi tabirlerine ba yı lı yo rum.

intan: "Mikrobik hastalık" demek. Yapmıyorum milliyetçilik.

indab: "(Yara) iyileşip izi kalma". Bu tür kelimelerin, özellikle şiir dünyasını fakat genel olarak insanın fikri varlığını ehem bir ölçekte artıracağına olan inancımı sanırım yeteri kadar iyi ifade edemiyorum... Aman, arif olan anlar.

ittikan: "yakin"den "bir şeyi gözüyle görmüş gibi bilme"

işar: "Yazı ile bildirm" --> işarı ahire değin: "until further notice"


    Arasam daha bulurum ama sanırım yoruldum biraz bu formattan. Anasını satayım makalenin kendisini yazmaya da bir türlü başlayamıyoruz ki...




19 Ekim 2023 Perşembe

Değil

Ben burada sadece şiir paylaşacağıma dair bir söz vermedim...    





Sonra içinden şiir çıkmayacak bir melodiye tesadüf ederim
                                                                   tozlu bir dosyada
Gözlerimden ismini telaffuz edemediğim şehirler, gözümden
                                                                adalar geçer gözümden
Çocuk bakışlarım yorulur dudaklarım büzülürken
                                                             bebeklerim kısılmakta
Bir amacı vardı sallanan saçlarımın o günlerde
                                                    olmayacak duamın namazına rüku
Kırılacak heveslerim, kırılacak kalpleri; ah Tanrım,
                                                nabızlarım arasında kırılacak kaburgalarım
Ne güzel yürürdük gönlümüzde sıcacık bir heyecan
Burnumuzda dilimizden yapışan bir kızıllık vardı
Hepimiz çok güzel, hepimiz dimdik basardık
                                            defterlerimiz muntazaman anı doluydu

10 Ekim 2023 Salı

Cami

Gazze'de bombalar patlamakta
Fakat 
çimenlere oturmak mümkün hâlâ

Ve hâlâ
günün son ışıkları
batıdan parlamakta

***

Uzandım tuttum ipin ucundan
İskender'in darbesi beni ıska geçti

***

Peltek gırtlaklarıyla bana muntazırlar
Sanmıyorum ki bana muntazırlar
Islak imza, tarihli kuşe kağıtlar, dokümantasyon...
Evet, evet onlar buna muntazırlar

Bu sonuncusu pek oturmadı ama yine de dursun burda. Yabancı değilsin zaten aramızda bir harfin lafı olmaz...

6 Ekim 2023 Cuma

Verba Memoranda

Çingenenin avucumdan okuduğu şiirlerde aşina bir hava
Tuttum elinden, sürdüm onu manzaraya
Eğil öne, dolu gözlerle bana
Ümitsizliği fısılda

Gözüm açıldığında hâlâ orada olacak mı acaba?
Hayır, dedi, Bosfor akacak valsinizin arasında.
Belki Bağdat'ta buluşur bedenlerimiz,
Dedi, Tanrı katında birkaç dakika.
Dedim, yoksa eğer yollar, nefesim hayli kavi!
Dedi, hele dur bakalım daha...

Bense hayattayım hâlâ
Ümitsizliğim, ve aşkım boyunca

Bu dediklerimle hafifledi esintinin tesiri
Yola çıkmam gerek şimdi, güneşi kaçıracağım yoksa

5 Ekim 2023 Perşembe

Rücu

    İsmini doğru hatırladığım hemen kimseye denk gelmek istemiyorum şu sıralar. Ve, hatırlarsanız, bu blog benim bu kabilden şeylerden ritmik sızlanmalarımın medrecidir. 

***

Tesadüf edebilecek hiçbir şey tesadüf etmedi
Bir kör kurşun hariç

***

Dudakları dikilmiş bir adamın
sözleri bir böğürtü
hâlinde çıkmak
zorunda 
değil
mi?

Eğer
karanlıkta
yüz ifadelerim
belli olmuyorduysa size
yalabık bir ateş yarattım ben de!

2 Ekim 2023 Pazartesi

Toplam

     Bu blog benim türlü kelime listeleri boca ettiğim bir blog değil!! Şair adamım ben! Ah, hayır... Hayır kendimi tutamıyorum uooauaaa aşksdfşakdf:


melahat / milahat: İki telaffuz da aynı yazılıyor ve aslında bir kadın adı olarak da kullanılıp "şirinlik, güzellik" anlamına gelen ilk versiyon ikincisini de refere edebiliyor. Fakat milahat telaffuzuyla biraz daha özdeşleştiği anlaşılan bu ikinci anlam "gemicilik"!! Ah, Arapça, ne beklenmedik sırların gizli derununda!

ceride: İlk anlamı çok garip ve ilginç ama yazmak zor geldi. Sonraları "gazete" anlamını kazanmış fakat Kamus'un yazıldığı zaman dahi "hemen hemen metruk" imiş. Dolayısıyla Lügat'ın bunu mağruren bu anlamla dercetmesi hak değil diye düşünüyorum. En azından diğer bazı maddeler gibi (eskimiştir) kaydı düşülmeliydi. 

gazel: Istılahat-ı edebiyeye müteallik anlamı malumdur. Başka bir anlamı ise "Sonbaharda ağacın üstünde kuruyan ve dökülen yaprak" imiş. Allah'ım, ne lisan be!

nesiç: Dokuma işinin adı. Anatomideki kullanımının "nesc-i asabi" ve "nesc-i adali" gibi örneklerde görüldüğü üzere bizim bugün "doku" dediğimiz şeye karşılık gelmesi, Öztürkçe terimlerin nasıl türetildiğine dair bir şeyler söylüyor olsa gerek.

gars: Ağaç dikmek demek. Evet. Ağaç dikmek. Yetmediyse "sağ elle ağaç dikmek" literal anlamıyla gars-ı yemin terkibinin de "emek verilerek yetiştirilen şey" mecaz anlamını kazanmış olduğunu not düşmüş olalım.

gavamız: Kolay anlaşılmayan, güç ve karışık şeyler; incelikler, sırlar gibi anlamları var. Yaz bunu güzel laf.

begayet: Zevk-i lisaniyemi Fikret'ten tevarüs ettiğim için böyle lafları çok lazım ve hoş buluyorum. Doğrudan "until the end" demek, yani ki "gayetle", ve Türkçede kullanımına bir örnek Lügat'te "Her kim gurura meyl ede şeytan-şebihtir/ Hoş görmemek cihanı begayet kerihtir" şeklinde verilmiş. Ben de bunu ancak kendi kendime konuşurken kullanabileceğim kelimeler listesinde zihnimin bir köşesinde saklayayım.

gazir: Çok, bol, gür demek. Ama süt ve su için. Evet... Sadece o ikisi için...


Temme, dağılın artık.