5 Şubat 2023 Pazar

İhtiyar

Anlamadılar, ben de bıkıp ahbap u ıyalimden
İnzivamda manzumeler düzdüm garabetten
Şimdi nüksederken poezi zihnimde melametten 
Bilemiyorum hangi dilde ağlamak gerek

Memleketimin sahilleri uzun birer mezarlık
Şehirde tek gördüğüm inşaat ve hatırat
Defterlerimize eskiden yad elleri yazardık
Şimdiyse bilmiyorum hangi ilde ağlamak gerek 

Gündüz düşlerime vezinler tasallut ediyor
Gecelerse tekmil algoritmik birer bela
Dilime bir tulu bir de gurup saadet veriyor
Bilmiyorum gerçek, hangi meslekte ağlamak gerek

Sevecek yerlerim sızılamaktan pas tuttu
Nefretse ağır geliyor halen ruhuma
Ahbabım hep hilafıma libas tuttu
Bense seçemiyorum hangi ahlakta ağlamak gerek

Eskilerin esatiriyle sarılmışken mazim
Ufukta aşina bir devin cesameti 
Muhabbetinin azametiyle sarsılıyor zihnim
İhsan edin, hangi dergahta ağlamak gerek

Bosfor'un diğer yanında mahz-ı huzru görüyorum
Dağlarda yalnız eşkıyalar var, bense
Yörük sözlerini şehirli şivesiyle söylüyorum
Dilime varmıyor, hangi nigahta ağlamak gerek

Tepeden seyrediyor elleri yırtık bir nebi
Çatılıp kaşları zemmeyliyor her boş sahifeyi
Bir de kundakta huzurdan yuha dalmış bir sabi
Kesin ninnileri, hangi tarikte ağlamak gerek?



Kara bir fırtınadan başka bir şey değildir dünüm
Yarınım aynı bir yıldız gibi parlak ve bir yıldız gibi eski
Bugün her damlada bir fevt oluyor tek gördüğüm
Duramıyorum hangi zamanda ağlamak gerek



Sevgim acıyor ezberden bir mısra gibi
Mutsuz aşklardan yaratılmış kalbim
Büyük fikirler değil hüzün doğuruyor
Hissedemiyorum hangi şiirde ağlamak gerek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder