28 Kasım 2022 Pazartesi
Musahabe-i Aşk
26 Kasım 2022 Cumartesi
Hürriyet Şiiri
23 Kasım 2022 Çarşamba
Tesadüf Şiirleri
Evet, kaynatasızlar, Bebek'ten benzin, Kadıköy'den puro bulup iki şiir okudum, yarım tane de yazdım. Aşiyan'a tesadüf edince utandım kendi yazdıklarımdan, o yüzden bugün iki yarım şiir okuyacağız Fikret'ten. Türkçe'den Türkçe'ye tercümeye elim varmadığı için sadece "önemli" kısımlarını alacağız fakat şiddetle tavsiye ederim bu Tesadüf şiirlerinin tamamını okumanızı:
İçinizden lügatsız olanlar için: "Etrafımdan böyle bir yabancı gibi geçmesi bütün fikrimi değiştirdi. Dedim ki 'Senden başkası yalan. Öyle hoppa bir âşıklık alışkanlığım yoktur ama o gözlerinde bir parça sevgi aradım, inan!'" diyor kabaca. Şahsi hezeyanlarımı derc etmeden önce bir yarım şiir daha:
Okuyucuları zorlamamak için arz etmediğimiz bu şiirin ilk kısmınında Fikret, bizim merhametimize hiç tenezzül etmeyip müthiş bir eylül manzarası çiziyor. Hakikaten asırlık bir aşkla ve genel olarak hissiyatla böylesi bir paralellik kurması kendi hayat-ı âşıkamın, hem kendi ünikliğime halel getirmesi hem de yalnızlığıma deva olması hasebiyle emsalsiz bir tedhiş sebebi.
Bu kadardı. Belki başka şairlerden parçalar koymaya ve hakkında iki kelime etmeye devam ederim ara ara ama ya beğenmiyorum şiirleri ya da beğendiğimde hasetim mani oluyor paylaşmama. Buluruz bir orta yolunun illa.
Musahabe-i Sanat
11 Kasım 2022 Cuma
"Yazıyor Yazıyor!" Je t'aime
Emin'in biyografi okumayı reddedip şairi parça parça şiirlerinden tanıma çabasının bir bölümüne daha hoş geldiniz efendiler. Bu sefer tercüme yok, çünkü Türkçe duyuluşunu beğenmedim: Èluard'ın 54 yaşında, ölümünden 2 yıl evvel, yazdığı şiirde sahip olduğu selasete veya suhulet-i beyana sahip değilim şu 20 yaşımda, Türk başımda. Herhalde bir yirmi sene daha da kimse bana "Seni tanımadığım tüm kadınlar için seviyorum" diye bir mısra yazdıramaz şu lisanda.
-Bu yazıyı daha memnun olduğum bir hâle sokmak için şiirin bir analizini okurken şairin esin kaynağının (gavurların "muse" dediği, Lâtincesi de bir de büyük harfle "Musa" şeklinde yazıldığı için zamanında benim cahil aklımı çok karıştırmış olan ve bizdeki karşılığı "ilham perisi" olan muhabbet) kendisinden 19 yaş küçük olan eşi Dominique Èluard olduğunu öğrendim, bu öğrenişten hiç de memnun kalmadım. 21. yy beynim anakronist ahlaki yargılamalarda bulunmadan edemiyor.-
Neyse efendim, Türkçede replike etmekten içtinap ettiğim, bu şiirin tamamına sirayet etmiş olan sevme biçimi şu günlerdeki hâlet-i âşıkama* o kadar münasip düştü ki pek müteessir oldum. Hiç büyüklenmeyen, tekliften uzak, beylik laflardan kaçınan ve çocuksu bir safiyete sahip bir sevmedir bu. Bu sevme o kadar pürdür ki ben maşukamın saçlarına sinmiş denizin kokusunda görürken bunu, Èluard açık denizlerin rayihası için sevmektedir. Ve hemen ardından benim erişmeye can attığım bir olgunluk, kendinden eminlik sergiler Èluard: Sıcacık bir ekmek kokusu için sever. İşte bu şekilde, ben olsam Galata'daki bilmem kaç yıllık meşhur bir simitçiyi anarak bahsedeceğim kadar vıcık vıcık bir aşka sahip kendisi ve bundan hiç de utanır gibi değil hali. Bu günlerde pek sık bunun hakkında düşünür ve konuşur oldum sahiden: Utanmalı mıyız sevgimizden? Bunun cevabını henüz bilmesem de ilk kıtanın bitişine ne kadar şiddetle katıldığımı biliyorum: "Seni, sevmek için seviyorum" L'amour pour l'amour!
Dominique'ten falan bahseden analizleri bir kenara koyup elimizdeki şiiri tek başına incelemeye devam edelim: "Senin, benim olmayan hikmetin için seviyorum seni/ Sıhhat için!". Efendim müsaade buyurun da burada aklıma daha geçen yazılarda anmış olduğumuz yalandan hayatta kalma çabası gelsin. Dışarıdan saçma sapan duran, özünde de daha âkılane olmayan, kimi davranışlarım için dostlarım bana soran bakışlarla baksın, ben de bu mısraları düşünüp "Yaşamaya çalışıyorum birader, sen söyle başka ne yapayım?" diyeyim. Bütün bunlar daha iyi, daha sağlıklı bir yaşam için. Ve devam ediyor Èluard tercümanlığıma "Seni bir yanılsamadan ibaret olan tüm bu şeylere rağmen seviyorum." Elhak! Tecrübe edemedik Mülhime'nin dişlerinin cömertliğini fakat bunun bir yanılsama oluşu ne gerçekliğine ne parmaklarının şiirdenliğine mani! Kimse bana gerçeklikten söz etmesin; yalnızca âşıklar görür. Biganelerse bir âşık gibi ne iman ne de küfredebilirler.
İlerleyen satırların üzerimdeki tesirinin sebep ve mahiyetinin şahsiliği ne yazık ki bu kadar umumi bir mecrada yayımlanmaya müsaade etmiyor. Bunlara dair şifahen hasbıhal arzusunun ecri de bir iki bira parası kadar düşünülebilir.
*Yine hizmette sınır tanımıyor, Türkçe'nin sınırlarını zorlamadan duramıyoruz! Şu günlerde pek hatırlanmayan eski bir gelenekle "meleke adı" yapan bir türetim şekli kullanıp "insanın içindeki âşık olmasına imkan veren şey" anlamında "âşıka" kelimesini arz ediyoruz efenim. Bu türetim şekli natıka, muhayyile ve sair örneklerde görülebilir.
8 Kasım 2022 Salı
Ümitvarem - Je ne suis pas seul
Bu şiiri direkt Mülhime'nin elinden gördüm. O zamanlar, son üç mısraına dek, tümden yabancıydı bana, hiç anlamamıştım; şimdiyse biraz daha eriyor aklım. Evvela şiirin kendisini bırakalım:
Chargée
De fruits légers aux lèvres
Parée
De mille fleurs variées
Glorieuse
Dans les bras du soleil
Heureuse
D'un oiseau familier
Ravie
D'une goutte de pluie
Plus belle
Que le ciel du matin
Fidèle
Je parle d'un jardin
Je rêve
Mais j'aime justement.
karşıma çıkan Türkçe çeviriyi arz edeyim:
Yalnız Değilim
Dudakları yumuşak meyvalarla dolu
Tanıdık bir kuşla hemen sarmaş dolaş
İşte size bir bahçe işte size bir rüya
Seviyorum dosdoğru erkekçe
Şimdi, çevirmene tüm saygılarımızı sunduktan sonra sormaya başlayalım: Ey kadirşinas okuyucular, siz ilk nazarınızda inanır mıydınız bu çevirinin yukarıda arz ettiğim şiirden yapıldığına? İnanıyorum ki okumaya başlamadan hemen önce yalnızca kâğıt üzerinde mürekkep lekeleri olarak göründüğü hâliyle dahi şiir bize bir şeyler anlatmaya ya da en azından bir anlama sahip olmaya başlar. Şiirde büyük harf küçük harflerin seçimi, noktalama, satır atlamalar ve bu satırların uzunlukları gibi unsurlar yalnızca okuyucuya o yazıyı nasıl telaffuz etmesi gerektiğini anlatan işaretlerlerden ibaret değildirler. Hayır, bunlar şiire içkin unsurlardır. (Bu noktada Nâzım'ın Moskof yolunda, daha Kiril harflerini dahi okuyamadığı hâlde, tesadüf ettiği Mayakovski'nin bir şiirinin formundan etkilenip yazdığı söylenen "Açların Gözbebekleri" şiirini hatırlamak gerek diye düşünüyorum.) Dolayısıyla iddiamız eldeki şiiri Türkçe-söylemek değil de tercüme etmek ise bunlara saygı göstermek durumundayız. Ayrıca çevirmen öylece vahiy alır gibi kelimeler sıkıştıramaz şiire. Her eklediği ve çıkardığı için hesap vermek durumunda hissetmelidir kendisini şaire. Otomatik yazı misali "otomatik tercüme" gibi bir deney yapmıyorsak her hamlemiz hesaplı, her çizgimiz bilinçli olmalıdır. Bunları söyledikten sonra kendi hadsizliğimi de arz etmek ve üzerine, tuttuğum yönteme ve birkaç şeye daha dair, birkaç laf etmek niyetindeyim:
Evet, bu yazı bir şiir analizi hüviyeti taşımadığı için çok daha teknik hassasiyetlerimden bahsetmek niyetindeyim; belki başka bir gün şiirin ne hissettirdiğine dair, biraz da kendi manzum laflarımla süslenmiş, bir yazı yazarız. Öncelikle "léger" kelimesini doğrudan "hafif" diye çevirmem biraz ucuz hissettirmedi desem doğru olmaz fakat "yumuşak" demekten yeğ olduğuna kaniyim. Şairin ankasdin bu kadar geniş bir kelime kullandığına inanarak benzer tarik tuttuk. Bu mısrada bahsetmek istediğim başka bir unsur "meyve" kelimesinin bu standart dışı versiyonunu tercih etmek. Burada amaç "dudaklarında" lafının kalın ünlülerle başlattığı sadayı birkaç hece inceltip sonra yeniden tesis ederek sese bir hareket sağlamaktı. Bu kabilden hesapların lüzumuna ve mahiyetine dair fikirlerim zamanla değişebilir.
"Bin muhtelif çiçekle" kısmının Türkçede biraz kısa kaldığını düşünsem de münasip kaynaklardan ek kelime uydurmaktansa okuyucunun ilk kelimeyi bir nevi medle okumasını ummak daha uygun sanırım. Bunu takip eden birkaç mısrada aradığım aliterasyonun açık olduğunu sanıyorum. Her ne kadar bunu vuzuh-i ifade rağmına yaptığım iddia edilebilecek de olsa böyle bir tarizi kabul etmem; şairaneliktir efendim, olduğuna inanıyorum böyle züppeliklere cevazımın.
Benzer bir arayışı "Yağmurun tek damlasıyla/ Daha güzeldir" kısmında görebiliriz zira okuyucudan "Daha" kelimesini tek ve uzun bir hece olarak telaffuz etmesini bekliyorum. Terkine ne kudret ne de sebep bulabildiğim bir ritim beklentisi var vicdanımın ve elime fırsat geçtikçe böyle küçük küçük tatmin etmekten memnunum bu hissi.
Son notumsa şiirin sonunda "Hayal ediyorum" mu yoksa "Düşlüyorum" mu denmesi gerektiğine dair. Emin değilim. İlkinin anıştırdığı ahenk hoşuma gitse de sanırım doğrusu ikincisinin saflığı, zira konuya daha muvafık olur böylesi: Hiç lüzum yok kelimelerle kirletmeye; seviyorum, seviyorum safi.
5 Kasım 2022 Cumartesi
Pour Vivre Ici / Burada Yaşamak İçin
Mülhime'den aşırdığım bir kitapla uğraşıyordum akşam: Paul Éluard Poèmes, gayet basit bir tesmiye. Daha ilk sayfalarında bulunan 1918 tarihli bu şiir hoşuma gitti, ben de daha iyi aklımda kalsın diye yalap şap Türkçe'ye çevirdim. Éluard'la şahsi bir münasebetim olmadığı için lisanına hususi bir saygı göstermedim, "Şöyle desek Türki'de daha hoş duyulur." düşündürten yerlerde öyle diyiverdim. Belki alışırsam daha sık yaparım böyle çevirileri ama daha düzgün, şairi daha iyi anlamış tercümeler olması için evvela bir biyografisini okumam gerek kendisinin ve Fransızlar edip biyografisi yazarken kendileri de bir şairanelik peşine düşüp kariini çok yorabiliyorlar. O yüzden en azından İngilizce'ye çevrilmiş bir biyografi bilen varsa yazsın efendim. Neyse, şiire geçelim:
Paul ÉLUARD
Önce bahsedelim biraz şiirden, en son da Türkçe hâlini paylaşırız: Terk edilişin ardından bir ateş yaratıyoruz. Burada bir ilişkinin bitişi kadar süfli bir terk edilmenin kastedildiğine inanmıyorum; aksine, mavi'nin yani ki göğün, semanın ve semavi "nesne"lerin yitirilişi mevzubahis. Terk edilmiş değil, göklerde kendisini koruyacak melekler görememekle yalnız bırakılan insanlarız. Güneşin bizi koruyucu, babayani nazarını kaybettiğimizde kendimizi içinde bulduğumuz ayazın, kışın gecesinde hayatta kalma derdindeyiz ve işte tam da bu derdin çaresi sadrımızda yaktığımız ateş. İşte bu yüzden böylesi hevesliyim ateşimi paylaşmakta. İkimizi birden kurtaracağım geceden, dostun olmakla. İlk kıtanın sonundaysa bu hayatta kalma mücadelemizin kurmacalığının küçük bir itirafı saklı: Ateş sönse de ölmeyiz aslında, atmaya devam eder kalbimiz. Ama öyle yaşamaktansa ateşe her şeyimizi vermeliyiz!
İkinci kıta bundan bahsediyor işte. "Her şeyimi verdim ona, gün bana ne verdiyse" gibi bir başlangıçla kastedilen, güneşin Güneş olduğu zamanlarda bize sıcak tebessümüyle bahşettiği şeyler: Doğada bulduğumuz ormanlar, çalılar; bizim yarattığımız bağlar, tarlalar ve diğerleri... Çünkü çok daha mülevvendi dünya, renklerin bizim ışığın farklı dalgaboylarına verdiğimiz lalettayin atıflar olduğunu öğrenmeden önce. Öyleyse bir an evvel elimizde Güneş hâlâ gülümserken edindiğimiz ne var ne yoksa sunmalıyız o ateşe, sönmesin diye.
Son kıta yine bir itiraf, aslında basit bir tarif taşıyor: "Yaşamak"tan ne anlıyorsak bu ateşin çıtırtıları altında, onun hararetiyle yapıyoruz. Fakat biliyoruz ki gece üstümüze kapanmaya devam ediyor ateş sönüştükçe. Elimizde yalnızca o var; tek sahip olduğumuz o kendi yarattığımız ateş. Ne hoş...
4 Kasım 2022 Cuma
Sallantıda umudum
Puromun yarısını ben, yarısını ruzgar... "Hıyaline direm, hıyal için" Ruhuma cesaret ilham eden, istemeden, kaşların için.
Tam mevsimindeyiz; en geçişlilerinden renklerle bezeli ağaçlar, kimiyse erkenden bırakmış hayatın peşini. Böyle iki tanesini görüyorum işte: Biri neredeyse memnun ve mağrur gibi ölümüyle, kavien karşımda dikilmekte. Onun, kökenlerini müdafaa eden ahfad gibi sorumlu yaprakları; artık her biri yaşını başını almış, kimisi farklı memleketlere taşınmış fakat vefayla yapışık ve racidirler köklerine. Payelerinin ve vazifelerini ifa etmelerinin kabarık göğsüyle süslüyorlar gözlerimi. İla ahirihi...
Diğer ağaçsa sonuna dek yalnız; iki üç bıkkın yaprağı kalmış ya kalmamış. Bu ne vefasızlıktan, ne de terk edişlerin karşı konulamaz cazibesinden; hayır, bu yalnızca doğanın ve bizzat yaşamın elim gerçeği olan ölümden naşi... Onu kimse terk etmedi. Yalnızlığı kötü karakterinden, kara talihinden, çekilmezliğinden veya ağyarın cevrinden ileri gelmedi. Yalnızlık ömrüne içkindi, o da zamanı gelince o uzletgaha sakince vardı. Peki farkı neydi ilk ağaçtan da bunlar o diğerinin başına gelmediydi? Hafif gözlerimi kıstım, ürkütmekten ürken adımlarla yaklaştım, iki ağacın arasında uzanmış irice bir köpeği rahatsız etmeden yakından baktım: Farklılardı, yalnızca farklı.
Hazanda erken terk edilen bir ağacın diğerinden ayrımı, yalnızca farklı olmasına bağlı.
---
Dilimde yalnız size yönelik nefrete müsaade var: KAHROLASI İNANMAZLAR!.. Yürüdüğünüz kapkara, maden karası yolları mil diye çekin gözlerinize, eğer göremiyorsanız âlemdeki mucizeleri her zerrenizde. Olası en gayri şairane, sanatkârane biçimde kesin kulaklarınızı, utanın benzediklerinizin huzurunda; eğer duyamıyorsanız şu mukaddes dinletinin ritmini her nabzınızda. Yere batsın ilminiz fenniniz, size gökleri aştıran (!), eğer yegane gayesi peşinden koştuğunuz milyonları milyara tağyirse. Utanın, artık uyanın da utanın çünkü çoktandır erteliyorsunuz bunu, tanrımı anmadan cesaret ettiğiniz her izahatta. Rahat bırakın o valide-i mukaddeseyi eğer sigarlarınızı titrek ellerle yakıyorsanız hâlâ, bu yaşta?! Huzura salın valid-i muhteremi eğer metalleriniz bukağılarınızı daha kunt yapmaya alaşıyorsa yalnızca...
Bu evleri bırak, azizem, bunları da... Gül, ne olursun, şakalarıma, çünkü ben şaklabanların en şairiyim. Babamdan öğrendim; ben var olmayan sokakların bilgisine sahibim. Kaskatlarda polisten kaçtım, yakalandığımda ıslak küfürler yedim hapşırıklarım diner dinmez. Öncesinde sırama saygı duyuldu tabii.
Yine tükeniyorum, azizem; çakmağımın benzini bitti, ver ellerini!
---
Ne utanç ne inanç ne de başka bir şey artık. İradem tükenirken adelelerim çıtırdıyor. Görmeden tepe taklaklığımı sırıtıyorum sahtelikler, olmamışlıklar içinde. Atlas'a öykünürken, son sefer olması korkusuyla, bitiyor sabrım. Sallantıda umudum.
-
Bak en güzel ben severim seni senin dilinde Sınırsız, kısıtsız bir sevmeyle Kalemle isimleri öğrenmemiş gibi daha Yıldızların sayılamadığı b...
-
"Zelzeleler ve çığlıklarıyla halkın Handesi hep tezahür eder o hâkin" Dudaklarıdır dağlar dünyanın Ve bir tebessüme teşebbüst...