4 Kasım 2022 Cuma

Sallantıda umudum

     Puromun yarısını ben, yarısını ruzgar... "Hıyaline direm, hıyal için" Ruhuma cesaret ilham eden, istemeden, kaşların için.

    Tam mevsimindeyiz; en geçişlilerinden renklerle bezeli ağaçlar, kimiyse erkenden bırakmış hayatın peşini. Böyle iki tanesini görüyorum işte: Biri neredeyse memnun ve mağrur gibi ölümüyle, kavien karşımda dikilmekte. Onun, kökenlerini müdafaa eden ahfad gibi sorumlu yaprakları; artık her biri yaşını başını almış, kimisi farklı memleketlere taşınmış fakat vefayla yapışık ve racidirler köklerine. Payelerinin ve vazifelerini ifa etmelerinin kabarık göğsüyle süslüyorlar gözlerimi. İla ahirihi...

    Diğer ağaçsa sonuna dek yalnız; iki üç bıkkın yaprağı kalmış ya kalmamış. Bu ne vefasızlıktan, ne de terk edişlerin karşı konulamaz cazibesinden; hayır, bu yalnızca doğanın ve bizzat yaşamın elim gerçeği olan ölümden naşi... Onu kimse terk etmedi. Yalnızlığı kötü karakterinden, kara talihinden, çekilmezliğinden veya ağyarın cevrinden ileri gelmedi. Yalnızlık ömrüne içkindi, o da zamanı gelince o uzletgaha sakince vardı. Peki farkı neydi ilk ağaçtan da bunlar o diğerinin başına gelmediydi? Hafif gözlerimi kıstım, ürkütmekten ürken adımlarla yaklaştım, iki ağacın arasında uzanmış irice bir köpeği rahatsız etmeden yakından baktım: Farklılardı, yalnızca farklı.

    Hazanda erken terk edilen bir ağacın diğerinden ayrımı, yalnızca farklı olmasına bağlı.


---


    Dilimde yalnız size yönelik nefrete müsaade var: KAHROLASI İNANMAZLAR!.. Yürüdüğünüz kapkara, maden karası yolları mil diye çekin gözlerinize, eğer göremiyorsanız âlemdeki mucizeleri her zerrenizde. Olası en gayri şairane, sanatkârane biçimde kesin kulaklarınızı, utanın benzediklerinizin huzurunda; eğer duyamıyorsanız şu mukaddes dinletinin ritmini her nabzınızda. Yere batsın ilminiz fenniniz, size gökleri aştıran (!), eğer yegane gayesi peşinden koştuğunuz milyonları milyara tağyirse. Utanın, artık uyanın da utanın çünkü çoktandır erteliyorsunuz bunu, tanrımı anmadan cesaret ettiğiniz her izahatta. Rahat bırakın o valide-i mukaddeseyi eğer sigarlarınızı titrek ellerle yakıyorsanız hâlâ, bu yaşta?! Huzura salın valid-i muhteremi eğer metalleriniz bukağılarınızı daha kunt yapmaya alaşıyorsa yalnızca...


    Bu evleri bırak, azizem, bunları da... Gül, ne olursun, şakalarıma, çünkü ben şaklabanların en şairiyim. Babamdan öğrendim; ben var olmayan sokakların bilgisine sahibim. Kaskatlarda polisten kaçtım, yakalandığımda ıslak küfürler yedim hapşırıklarım diner dinmez. Öncesinde sırama saygı duyuldu tabii.

    Yine tükeniyorum, azizem; çakmağımın benzini bitti, ver ellerini!


---


    Ne utanç ne inanç ne de başka bir şey artık. İradem tükenirken adelelerim çıtırdıyor. Görmeden tepe taklaklığımı sırıtıyorum sahtelikler, olmamışlıklar içinde. Atlas'a öykünürken, son sefer olması korkusuyla, bitiyor sabrım. Sallantıda umudum.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder