24 Aralık 2022 Cumartesi

Dede'nin Defteri

     Bugün biraz Şeyh Galib'in divanıyla meşgul olmuş bulundum. Hoşuma giden bazı kısımları bağlamlarından kopararak dercedeceğim, o sırada otomatik oynatma güzel şarkılar çalar da biraz da cuşa gelirsem kendi eklentilerimi de yazabilirim:


Ey gül-i bağ-i vefa malûmun olsun bu senin
Hâr-ı cevr ile sakın terk eylemem piramenin
Ölme var ayrılma yoktur öyle tuttum damenin
Gizelesem de aşikar etsem de canımsın benim

    Efendiler öyle korkup çekindiğiniz Osmanlı Türkçesi, aman işte, Divan Edebiyatı falan bunun gibi mısralardan ibaret. Galata Mevlevihanesinin şeyhinin, Türk edebiyatının en büyük isimlerinden kabul edilen böyle bir şairin "Ölme var ayrılma yoktur" gibi bayağı laflar edebilmesinin sadeliği celbediyor beni şu sıralar sanırım. Fakat bakın, devamında daha ince trikleri de var bizim için:

Gahi ikrar eyleyip gahi dönüp inkârdan
Aksini seyreyledim ayinede divardan
Gerçi bu suretle pinhan eyledim ağyardan
Gizlesem de aşikar etsem de canımsın benim

    Bazen sırrı içimizde tutamadık, sağda solda doğruyu konuştuk -canı sağ olsun ahbabın, dokuz köyden de kovulduk-, hasılı ayıp ettik kültüre. Halbuki öğrenmiştik seneler önce, görmüştük ustaların serzenişlerini bu günahı işlediklerinde. Neyse, kendimizi tutup sakince oturunca da -aldanmayın, harflerimizi doğru yazdık- yansımasını duvardaki aynadan kendimiz seyrettik. Aman uzak dursun sofisi, mutasavvıfı; şiir okuyoruz şu an, sonraya bırakalım o faslı.



Fâriğ olmam eylesen yüzbin cefâ sevdim seni 
Böyle yazmış alnıma kilk-î kazâ sevdim seni 
Ben bu sözden dönmezem devreyledikçe nûh-felek 
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni

    Şu kadar basit işe yahu! Anlatıp durdum birkaç yazıda "Aşkın mantığı, sebebi falan olmaz." diye ama sanırım birkaç sene daha gerekecek şöyle bir kıta yazıp konuyu kapatabilecek özgüven ve vakara sahip olmam için.

Galib-î dîvâneyim Ferhâd u Mecnûn'a salâ 
Yüz çevirmem olsa dünyâ bir yanâ ben bir yana 
Şem'ine pervâneyim perva ne lâzımdır banâ 
Anlasın bigâne bilsin âşinâ sevdim seni.

    Şunu da yine Galib Dede'nin dilinin ne kadar yalın olabildiğini göstermek için eklemiş olayım. 



Tedbîrini terk eyle, takdir Hudâ’nındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm‐ü gümânındır
Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındır
Devrân olalı devrân erbâb‐ı safânındır
Âşıkta keder neyler gam halk‐ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz Pir‐i Mugân’ındır

    Hah, iyice görüyoruz Galib'in neden Şeyh Galib olduğunu. Anlat paşam, bana vahdet-i vücuttan bahset! Tamam, o kısımları biraz hızlı geç de bana "Aşkı birden bire bulmak"tan bahset, nasıl iki asır önce bana bu kadar katıldığını anlat! Sonra şaraba çağır tabii ki âdet yerini bulsun...

Meyhâneyi seyrettim uşşâka matâf olmuş
Teklîf ü tekellüften sükkânı muâf olmuş
Bir neş’e gelip meclis bîhavf u hilâf olmuş
Gam sohbeti yâd olmaz, meşrepleri sâf olmuş
Âşıkta keder neyler gam halk‐ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz Pir‐i Mugân’ındır

    Benim vallahi bu müseddesin tamamından bahsedesim var ama ne şerhe cüret ne de tercümeye takat bulabiliyorum. Devam edelim çünkü sonraki altılı hakikaten muhteşem:

Ey dil sen o dildâre lâyık mı değilsin ya
Dâvâ-yı muhabbette sâdık mı değilsin ya
Özrü nedir Azrâ’nın Vâmık mı değilsin ya
Bu gâm ne gezer sende âşık mı değilsin ya
Âşıkta keder neyler gam halk‐ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz Pir‐i Mugân’ındır

    İşte bu dört satır, müseddesin mükerrer beytini açıklaması bağlamında, benim aşktan ne anladığımı iyiden iyiye değiştirmiştir. Melankolik, kederli âşık portresini bir kenara atıp çalışan, kendini geliştirip maşukuna layık olmaya çalışan bir insandan bahsedip böyle olmayanı garipsiyor. 



Devam edebilir...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder