10 Eylül 2023 Pazar

Şerre Avdet

     Güneşin son yalanlarının göz kapaklarıma tesadüf etmesiyle uyandım. Gözlerimin söylemediklerine bağrım inandı. Tüm kaslarımda bir zorlamayla koşturuyordum evde. Yola dair bir fikrim bile yok fakat ne giyeceğimden her şeyimle eminim: Sanki yıllardır bunun için çalışıyor, bunu düşünüyordum. Her şeyin nasıl olması gerektiğine dair rakik fikirlerim vardı yani. Sonra nefesim adımlarıma yetişmeden dişlerimi fırçaladım, laf olsun diye bir çanta hazırladım falan. Fakat her fırsatta da camdan göğü gözlüyordum, hâlâ zamanım kalıp kalmadığını anlamak için. Zamanımın aylar önce dolmuş olduğunu en içten inkarlarımla içime aceleci bir ümit salınıyordu gördüğüm her kızıllık, morlukla. Sonra attım kendimi dışarı. 

    Kahrolası plaza hayatı. Tümden koptu gökyüzüyle rabıtam. Ekrandaki sayı muttarit azalırken içimdeki rahatsızlığı anlatamam. Günümü çalan tüm şeytanlara buğzediyordum beni nelerden alıkoymakta olduklarını hatırlarken. Öyle ya, kendimce ciddiye alıyorum bayağı gün batımlarını. İçimde yani yalnızca birkaç disiplin kırıntısı kalmıştı, başladığım yolculuğu tamam etmekte bir anlam gören. Sonra kapı açıldı yavaş yavaş.

    Şarkının mutsuz yerlerindeyiz bak. Herkesin bardağını izleyip telefon rehberini düşündüğü. Anneannemin numarasını hâlâ silmedim. Bütün gün çaydanlık aradım geçen gün. Başka bir şehirde çünkü onun bana hediye ettiği porselen olan. Sonradan öğrendim, benden yaşlıymış Allah'ın çaydanlığı. Ona siktirboktan isimleri olan İngiliz çayları alamadım. Demlemeyi bilmiyorum zaten. Üsttekine göz kararı birkaç kaşık çay koyar, üstüne kaynar kaynar sular döküp alttakinde de biraz su tutardık işte. -Neydi o zıkkımların adı be? Üsttekine çaydanlık, alttakine demlik mi deniyordu? Yok saçma oldu böyle... Sorardım böyle saçma sapan şeyleri işte ona, bilirdi o.- Numaramı silmiş olanlar var bir de. Onu da anlamadım ki zaten. Bende de senin numaran yok, aferin, nedir yani? "404 Emin Şahin Mektepli" "Biliyoruz olum senin ismini." Biliyorum bildiğini, hoşuma gidiyor sahte nizamlar. Sırıtma hoca, şaka yapıyoruz burda, ciddi bir şey bu! Tabii demiyorum böyle laflar ama aklımdan geçmiyor değiller. Hocam sen gördün mü be nerede yanlış yaptığımı? Hangi iki soruyu doğru yapsaydım doğru olacaktı hayatım? Çok çok konuştunuz yıllarca; hakkınız var, beni de susturmadınız hiç, amenna, ama doğru laflar edin artık bir sefer olsun: Hocam, hanginiz söylerse artık, yahu ben nerede yanlış yaptım?



Yazmıyorum anasını satayım günün gerisini. Benden dinlemeyin şarkının şakrak kısımlarını

***

Tamam, biraz daha iyiyim; devam.

    Ben de onculayın yavaş yavaş adımlarla sokağa ulaş/tım. İçime selis bir insicamla akıp şu mücevvef gövdemi doldurdu sanki dışarının renkleri. Yavaş yavaş taş/tım. Hayran bakışlarımı cevaplayacak alakayı yerde göremedim tabii. Bermutat çevirdim gözlerimi. Öğrenmekte olduğum bir dilde unutulmuş virdler fısıldanıyordu uzak adalarda. Benim olması gereken adalarda. Benim olmam gereken adalarda. Olunamayacak adalarda. Farkında değildim, koşmaya başladım hâlâ uşaklık hevesiyle başımda. Yalnız iki tekerlek eksik tabanlarımda. Düşlerimdeki hasret terk etmemişti bacaklarımı: Koştum! Yetişecektim o adalara adeta. 

    Fakat bir yerde durmak zorundaydım. Yavaşlayışım yalnızlığından hayli memnundum. 
Ama şimdi
Kemiklerime kadar sızı
Kemiklerime nasıl sızdın?

    Koşmama müsaade edilmesi yeterliydi şehri aşmam için. Fakat elimden alındığı hâlde heveslerim, beni yerde beklemeyin. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder