31 Aralık 2022 Cumartesi

Hastane Yazısı

     Beyaz, bembeyaz duvarlar. Hastanelerde sair renkleri neden hep unuturlar hiç anlamadım. Belki de boyasını getiren için güzel bir tuval yaratmaktır şu ruhsuz zeminden maksat, bilmiyorum. Bir oda arkadaşım olsa belki öksürüklerimizi sayar, çocuksu bir oyun uydurur da oyalanmaya çalışırdım ama fazla görüldü bu bana. Elimde yalnızca dışardaki inşaatın anut sesi, kumandası çalışmayan yaşlı bir televizyon ve en abuk saatlerde vizite gelen hekimler var. O kahrolasılar da sabah 5’te hiç konuşkan olmuyorlar, gülmüyorlar bile şakalarıma. Aslında hiç konuşmuyorlar. Bazen ayak seslerini duyuyorum gözüm kapalıyken, uyuyor taklidi yapıyorum, umursamaz fısıldaşmalarını ve koluma takıp çıkardıkları bir şeyleri hissediyorum sadece, sonra da geldikleri gibi gidiyorlar. 

    Yemekler tuzsuz. Sadece tansiyonum düşünce damar yolumla alakadar olmak için odama geliniyor. Lal hekimler, ya da hemşireler işte ayıramıyorum pek birbirinden, koştur koştur bir şeyler yapıyorlar başımda ama hezeyanlarımla ilgilenmiyor hiçbirisi: sadece damar yolum önemli. 

29 Aralık 2022 Perşembe

Add

Aynı yıldızları gördük dönüp göğe doğru
Işıklarından şiirler doğdu
Şiirleri tav'an, satırları kerhen yazdık
Beraber söyledik sayılmaz mı?

Farklı suratlara, amenna, fakat aynı aşkla baktık
Her anımızda sevgiyi aradık
Bulduk da haza bir sevmeyle sevdik
Biz seviştik sayılmaz mı?

Levent'le Karaköy'de dikine
Kadıköy'de önümüze baktık
Hareler de haleler de aynıydı
Biz bakıştık sayılmaz mı?

Aynı şehri geşt ettik
Aynı binalara küfrettik
Benzer sokakları hayal ettik
Beraber gezdik sayılmaz mı?

Aynı ritmi tuttuk farklı şarkılarda
Aynı defterleri tuttuk farklı çantalarda
Aynı Hayat'ı aradık farklı hayatlarda
Aynı İnsan'ı aradık farklı insanlarda
Biz yaşadık sayılmaz mı?

***

Ufkun ardı daraldı
Gözbebeğim ihtiyarladı
Kedim evden kaçtı
Ben öldüm sayılmaz mı?




26 Aralık 2022 Pazartesi

Kahrolası bir itiraf

     Ömründe hiç sigara içmemiştir. Duymadım bunu dudaklarından ama gördüm dudaklarından. Onlara kadehler bile saygıyla eğilir, hürmetle dokunurdu -Başkasını tahayyüle tahammül edemem!- Her şeye rağmen hâlâ sıcak, hâlâ onun rujuyla süslü elimdeki zıvana... Belki aşkı arayıp bulamayışları hakkında söylenirken bıkmış da özenmişti bir an- Hayır; bunu dahi ona dokunduramam!- Gülüşmek için fotoğraf çekmişlerdir, öylece rujlamıştır belki refikasının sigarasını, ha? -Tamam, mudhikeler kabul.-
    Sonra da tutuşuvermiştir o heyecanla; yetmiştir hayat ve tüm nefesini o anda bitirmiştir üzerine basılmaması için, bu reddi tatmamak için o zavallı sigara. Duyduğum bu empatiyle dikiyorum gözlerimi koruna. Bir çağrı var ortada fakat hatırlayamıyorum, ben mi ateşi o mu beni. Bunları tarif edecek bir kitap yazmalı. 
    Zıvana saklayacak hâlim yok, ben marangoz değilim. İki parmağım arasına sıkıştırdım onu. Çatık kaşlarımın yanma hissiyle ilgisi yoktu. Yalnızca külün beyazı, tütünün karası, korun kızılı ve kimyasal birkaç yalan. Ettim işte itiraf: Doğru kapı önü dahi değildi beklediğim!

24 Aralık 2022 Cumartesi

Dede'nin Defteri

     Bugün biraz Şeyh Galib'in divanıyla meşgul olmuş bulundum. Hoşuma giden bazı kısımları bağlamlarından kopararak dercedeceğim, o sırada otomatik oynatma güzel şarkılar çalar da biraz da cuşa gelirsem kendi eklentilerimi de yazabilirim:


Ey gül-i bağ-i vefa malûmun olsun bu senin
Hâr-ı cevr ile sakın terk eylemem piramenin
Ölme var ayrılma yoktur öyle tuttum damenin
Gizelesem de aşikar etsem de canımsın benim

    Efendiler öyle korkup çekindiğiniz Osmanlı Türkçesi, aman işte, Divan Edebiyatı falan bunun gibi mısralardan ibaret. Galata Mevlevihanesinin şeyhinin, Türk edebiyatının en büyük isimlerinden kabul edilen böyle bir şairin "Ölme var ayrılma yoktur" gibi bayağı laflar edebilmesinin sadeliği celbediyor beni şu sıralar sanırım. Fakat bakın, devamında daha ince trikleri de var bizim için:

Gahi ikrar eyleyip gahi dönüp inkârdan
Aksini seyreyledim ayinede divardan
Gerçi bu suretle pinhan eyledim ağyardan
Gizlesem de aşikar etsem de canımsın benim

    Bazen sırrı içimizde tutamadık, sağda solda doğruyu konuştuk -canı sağ olsun ahbabın, dokuz köyden de kovulduk-, hasılı ayıp ettik kültüre. Halbuki öğrenmiştik seneler önce, görmüştük ustaların serzenişlerini bu günahı işlediklerinde. Neyse, kendimizi tutup sakince oturunca da -aldanmayın, harflerimizi doğru yazdık- yansımasını duvardaki aynadan kendimiz seyrettik. Aman uzak dursun sofisi, mutasavvıfı; şiir okuyoruz şu an, sonraya bırakalım o faslı.



Fâriğ olmam eylesen yüzbin cefâ sevdim seni 
Böyle yazmış alnıma kilk-î kazâ sevdim seni 
Ben bu sözden dönmezem devreyledikçe nûh-felek 
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni

    Şu kadar basit işe yahu! Anlatıp durdum birkaç yazıda "Aşkın mantığı, sebebi falan olmaz." diye ama sanırım birkaç sene daha gerekecek şöyle bir kıta yazıp konuyu kapatabilecek özgüven ve vakara sahip olmam için.

Galib-î dîvâneyim Ferhâd u Mecnûn'a salâ 
Yüz çevirmem olsa dünyâ bir yanâ ben bir yana 
Şem'ine pervâneyim perva ne lâzımdır banâ 
Anlasın bigâne bilsin âşinâ sevdim seni.

    Şunu da yine Galib Dede'nin dilinin ne kadar yalın olabildiğini göstermek için eklemiş olayım. 



Tedbîrini terk eyle, takdir Hudâ’nındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm‐ü gümânındır
Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındır
Devrân olalı devrân erbâb‐ı safânındır
Âşıkta keder neyler gam halk‐ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz Pir‐i Mugân’ındır

    Hah, iyice görüyoruz Galib'in neden Şeyh Galib olduğunu. Anlat paşam, bana vahdet-i vücuttan bahset! Tamam, o kısımları biraz hızlı geç de bana "Aşkı birden bire bulmak"tan bahset, nasıl iki asır önce bana bu kadar katıldığını anlat! Sonra şaraba çağır tabii ki âdet yerini bulsun...

Meyhâneyi seyrettim uşşâka matâf olmuş
Teklîf ü tekellüften sükkânı muâf olmuş
Bir neş’e gelip meclis bîhavf u hilâf olmuş
Gam sohbeti yâd olmaz, meşrepleri sâf olmuş
Âşıkta keder neyler gam halk‐ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz Pir‐i Mugân’ındır

    Benim vallahi bu müseddesin tamamından bahsedesim var ama ne şerhe cüret ne de tercümeye takat bulabiliyorum. Devam edelim çünkü sonraki altılı hakikaten muhteşem:

Ey dil sen o dildâre lâyık mı değilsin ya
Dâvâ-yı muhabbette sâdık mı değilsin ya
Özrü nedir Azrâ’nın Vâmık mı değilsin ya
Bu gâm ne gezer sende âşık mı değilsin ya
Âşıkta keder neyler gam halk‐ı cihânındır
Koyma kadehi elden söz Pir‐i Mugân’ındır

    İşte bu dört satır, müseddesin mükerrer beytini açıklaması bağlamında, benim aşktan ne anladığımı iyiden iyiye değiştirmiştir. Melankolik, kederli âşık portresini bir kenara atıp çalışan, kendini geliştirip maşukuna layık olmaya çalışan bir insandan bahsedip böyle olmayanı garipsiyor. 



Devam edebilir...







19 Aralık 2022 Pazartesi

Tecrübe-i Kalem

Aynı anda gözlerini kapatsa bütün dünya halkı
Yalnızlığı sıkar mıydı acaba Allah'ı?


---


Sudan o kadar emin değilim ama
Ateş illa ki buluyor yolunu

Ardında sürülemeyecek izler kalıyor
Ardımda sürülmeyecek izler

Önümde okunaksız karalamalar
           ne kadar kurursa kurusun
Her damlasının izi sürülmeli
           ne kadar yaşarsa yaşarsın

İşte kapkara bir ayna
    tüm tercihlerim bir nevi
             çirke mebni
Takipsiz damlalardan mürekkep
    kargacık satırlar
        şahincik kitaplar
Sadece formu önemlidir tuttur öylece geniş birkaç cümleyi
art arda sonra bakma bile -asla bakma bile -hakikati sorma
bile- edepsizliği kurma bile -sar/sar/sar/sar/sarr iyice...
Sonunda içinde tekinsiz bir telaşla
                geç kalmışlıkla yoğrulu
Sessiz, tekmil sessizliğinle
Boş bir odada
DADA



17 Aralık 2022 Cumartesi

Şiir Şiiri

Nefretim bir baskıdan ibaret
Kömür karasıdır aşkım
                           ben bununla yaratıldım
Ah, bir duysaydınız
     ameliyatlardan önce, ah
                           ben ne gür bağırırdım

Anlamı azaldı, gürültüsü arttı iyice
    beyaz duvarlara, o
    beyaz duvarlara, vallahi o
    beyaz duvarlara çarpa çarpa
                                   sözlerimin
Ne ritmi ne vezni ne hissi kaldı
    kafatasımda
        yankılan, ah
            yankılandı
                yankılandık
                    yankılandık
                                    ça
                                    şiirlerimin

Ve bir gün
Öyle özgür kaldım ki
    bir gün
Öyle parçalandı ki prangalarım kopartarak azamı
    bir gün
Ben de yardım ikiye cihanı, saplayıban asamı
                                                                    o gün
Ve dünya halklarının yarısı - ki birkaç milyara tekabül eder-
                                                            öldü o gün


Deniyorum işte bir şeyler. Mühendislikten bu kadar vakit kalıyor ruhumda şiire...



8 Aralık 2022 Perşembe

Nefret Portreleri

Bir Psikopat

    Güzel, pek güzel bir kadındı. Dostlarıyla pek çok sevişirdi. Doğum günlerinde en güzelinden kıyafetler seçilir, pahalısından -dar cüzdanlar en fazla neye el veriyorsa o kadar, gerekirse ekmeği fazla olur tostlarımızın- mekanlara gidilip hatırlayamayana kadar zıplanırdı. Ee, kimsenin sakin kalamayacağı kadar kıymetli günlerdi onlar; andık ya, sen de bir kaldır bakalım kollarını! Hediyeleri de hastalık çağırırdı fakat bu kalsın burada...
    Teşekkürleri çok iyi bilirdi. Vallahi izledim de hayran kaldımdı bir seferinde. Edepliydi, pardonları da hiç eksik olmaz, tam yerlerinde dururlardı. İltifatları kalıplıydı, hepsi her durum için mükemmelen hazırdı; öyle ki utanmasa -bir de tahsili kifayet etse- mevzun söyleyecekti iltifatlarını! Fakat tek eksiği vardı ki hiç bilmezdi özürleri. Her tarize kunttu itirazları, sağlamdı yani ayakları, fakat özür makamına teşekkür ettiğini duyardı ahbabının kulakları.
    İşi ekseriya rast gitti, hemen hiç kimse görmedi içindeki pisliği.

---

Bir Zavallı

    Muteber yerlerde gezerdi. Makbul ve maktul insanlar tanırdı. Bedeninden utanırdı. Şiirden anlamaz, laf dinlemeyi bilmez, edecek olduğunda zaten dudaklarından hiçlik damlardı.
    Dostlarıyla bir dertleşmesi vardı ki omurgasından itibaren eğriydi her cümlesi. Sonunda en çok o ağlar, olsa olsa dikkat dağıtırdı. Haa, fakat unutmamak lazım, hiçbir cevabı bilmese de gayet iyi çözerdi girdiği sınavları.
    Hasılı, ömrü boyu bir boka yaramadı. 

---

Bir Müstakbel Müntehir

    Bir zamanlar tanırdım, tahkiyem hatırayla karışık. Pis, kapkara bir sakalı vardı. Ölümden korkar, viski içer ağlamazdı. Sık sık korkularını anıştırır, sevmediğine sarılır, yere bakardı. Her lafında bir olmayacaklık bulurdum arayacak olsam, pek mültez olurdum bundan. Uzun uzun izledim, kısa kısa dinledimdi hikaye saydıklarını. Hikaye saydıklarım konusunda da umuma dahildi.
    Bir gün bir işe girdi bu pis sakallı ki o günler bu gayet hikaye sayılacak bir şeydi. Yağmur yağdı, aşkı ve tanrıları anıp kutladık kutlanılacak şeyleri. Sonra durmadı yağmur, arabadan da esirgendi aynısı, yuvarlandık bir virajdan aşağı. O bir dala tutundu, benim tesadüf ettiğim ağaçlar çırılçıplaktı.
    Hâlâ tutunmaktadır o dala, kendisini gören olmamış zeminde. 



    Portre konusu çok ilgimi çekiyor şu günlerde. Daha mülayim versiyonlarını da yazabilmek niyetiyle...





3 Aralık 2022 Cumartesi

Gri

Kapandı bulutlar en karasından
Döküldü yağmur her yarasından

Ben saygıyla bakarken etrafına
Kalktı tek kaşı samimiyetim hilafına

Gürledi: 

"Solarmakta civar her darbem, akışımla
Kalmayacak bir bediat o müşrik bakışında!

İzle avdetini de şu meşhur sisin
Buna bakalım ne herze söyleyeceksin!"

Döndüm:

"Çal tüm renkleri yitmez nazarımdan
Bir mısra-ı berceste ki faik yazarından

Çök üstüme bre melun sana mı kaldı fevtim
Ben ne bahirlerden ne çöllerden geçtim!"

Çöktüm

Taammüt etmedim bunlar pek seri oldu
O an en sevdiğim renk benim gri oldu.





Metrobüste bu kadar oluyor efendiler. Bir kere yazılınca da dokunamıyorum şiire, huyum kurusun. I need to learn how to kill my darlings, but that's a whole other issue, innit? 








2 Aralık 2022 Cuma

Kıyamet Şiirleri

I
Fark etmedim
birden koptu kıyametim
Ansızın geçti
yapacaklarım yazacaklarımı



II
Aslında yeni değildi
Hep duymuştum eskilerin kehanetlerinde
Renkli mürekkeplerde yazdılardı
Kırış kırış kâğıtlara
Kaba saba kalemlerle
Okumuştum
Unutmuştum

Sandım ki hayat bir yakasında
Ben bir yakasındayım ekranın
Görüyorum'dan ibaret her şey
Ben gözümü açınca başlayacak yarın
Değilmiş
Güneş penceremden sızınca anladım

Raporumu tekrar tekrar okudum
Önce hayret, sonra inkar, sonunda itiraf
Ve bir noktada gülmeye dahi başladım
Öyle hızlı kaçtım ki ateşten
Güneşin battığı yere ulaştım
Gözlerimi diktikçe daha güçlü çağırıyor beni balçık



III
Seneler sürdü eğitimim
Hocalar buldum en güzel, sıralar buldum en kavi
Ne kadar reddedersem de 
Ben de artık kemiklerimde öğrendim şu nefreti