27 Temmuz 2023 Perşembe

Kriz

Bir kişilik krizi
Yuvasının altında saatlerce bekleyip
Bir kuşun düşen tüylerini toplayan bir sabır
Sonra bulup en kallavi aletleri
Aynı hastalıkta yıllarca musır 
Mahvetmek tüyleri
Bir yaşamak krizi

Cehalete ve Aymazlığa

     Anlamaz ve cahil tavrımı sürdürüyorum. Sözlerimin önemli bir kısmı çalıntı, geri kalanları da ekseriyetin zevkine çirkinlik zerkedecek eğri büğrü inciler kabilinden. Ekalliyetle alakadarım ve inanıyorum bu yamuk duruşum, mide bulandırıcı renk paletim ve diğerleri; tahammül edenlere bir başka kapı açmaktan başka bir şey yapmayacaktır. 

    Bir porsiyon boeuf tartare. Sakin bir hüzün değil fakat ekolu bir koro Lacrimosa. Varsın inlesin mabedimin duvarları! Zaten titriyordu mümkün olan en yüksek hanenin çeperleri! 

Mefailün, mefailün, feul. Bu ritme hemnesak yürür bütün yerin nücumu, taşları göğün! Budur tulu, duyun, budur üful! 

    Umursamıyorum yani anlamsızlığı. 

    Attım ben de ipimi/ Varın tutun ucunu

19 Temmuz 2023 Çarşamba

Çocukluk Şiirleri

    Yok, böyle olmaz. Bundan sonra içinde bu fikri taşıyan şiirleri bir tutacağım. Şu aşağıdakiyle başlayalım:


Bir park hatırası dizindeki yara izi
Annenin saflıklarına nasıl güldüğü
Kabahatlerinden utanıp kaçışmaların
Kazandığın ilk madalyaya nasıl sevindiğin

Belki bu cevabımla tatmin olur dostlarım:
Çocukluğunu sevdim senin!


***


    Bu aslında bir çocukluk şiiri değil ama bu motifleri ne kadar fazla kullanmış olduğum düşünüldüğünde kendi maddesini hak etmeyen bir şiir:

 
"İstanbul'u sevmezse gönül, aşkı ne anlar"

Şu kızıllığı seyrederken pembermiş yanaklarını görmeyen
Geçirdiği günün sarısını hattında bulmayan
Gelen gecenin karasını zülfüne sarmayan
Seni sevmeyen İstanbul'u ne anlar

Koca koca gökdelenler, yanlarında bir takım gecekondu
Aralarında bir yol ki yedi tepeden birine doğru
Bilmediğinden bilmediğine, şen şatır eteklerle
Sek-seken hem yüp-yürüyen bir kız çocuğu
Örgülerini sevmeyen İstanbul'u ne anlar.



    Emin bile değilim kullandığım imajinerinin tam olarak ne olduğundan. Kızıl kızıl kusmak istiyorum. Kendimi anlatmaya ne mecalim ne niyetim ne ihtimalim ne isteyenim var. Bir zaman olacak, korkuyorum, çok gün üst üste yeraltında denk geleceğim günbatımlarına ve geçmiş olacak artık içimden şiir, yani ki tekmil söz. Umarım o güne kadar öyle şeyler yazabilirim ki gönül rahatlığıyla susarım sustuğumda. 

17 Temmuz 2023 Pazartesi

Kamus Çalışmalarından

    Burada paylaşmam gerekmeyen sebeplerden ötürü görece yoğun bir şekilde Kamus-i Türki ile meşgul olmak durumundayım şu sıralar. Bir akşam oturup örnekleriyle anlatmak lazım bu sözlüğün neden bu kadar abidevi bir eser olduğunu fakat şu an roman gibi okuduğum bir kamus olduğunu söylemekle yetinelim.

    Aşağıda Z harfini okurken aldığım bazı notlar bulunuyor. Elimde latinize versiyonu olduğu için dizgisi farklı ama zaten belli bir sıra beklememek lazım:


    zaviye kelimesinin tesniyesi olarak zaviyeteyn de verilmiş. Ortada şaz bir durum yok. Demek ki istimali çok yaygınmış.

    zir kelimesinin anlamı Sözlük'te verilmiş fakat zeber mevcut değil.

    zemin: "Nev-zemin bir şiir" cümlesi "tarz, eda" anlamlarının, "Bu zeminde bir şey yazmalı" cümlesiyse "meal, mefhum" anlamlarının örnekleri!! Ayrıca "zemin ü zaman ile" --> "münasebet düşerek"

    zencebe: Frenkçesi Tournure olan meretin ismiymiş ki dilimizde müstamel olmamasına rağmen "bizde başka bir adı olmadığı için bunu kullanmak lazım" imiş. Yürü be üstat, kadınlara mabadlarını büyük gösterecek şeyin adını da sen öğret.

    zü: Bu maddenin sonunda "Arapça terkipler çok uzun, buna bir yol bulmak lazım" diye bir bahis var. Verilen örnekler ilginç ama: "'zü'l eyadi'l erbaa' demeyelim de 'çar-dest' diyelim" diyor. Ulan "dört elli" diyelim??

    zühul: dalgınlık veya iş çokluğu sebebiyle yanılıp unutma
müzahrefat: süslemek kökünden gelip sahte boya, yaldız anlamlarına geliyor ki dilimizde genel olarak çerçöp, pislik, süprüntü anlamlarına da geliyor

    sayvan: sayeban'dan muharref. Her türlü güneşlik anlamına gelmekle beraber özel olarak çiçeklerin "şemsiye"lerine de denir.

    mücamaa: cinsi münasebette bulunma ki tam gavurların intercourse dediği bağlamda kullanılıp cima kelimesinin kubhundan kaçınılması hoşuma gittiğinden aldım.

    mücamele: cemal'den geldiği açık olup karşılıklı iyi ve güzel muamelede bulunma demek ki bilhassa mücamele-i düveliyye terkibindeki "devletlerin iyi ilişkilerini sürdürmesi" anlamı hoş.

    zifos: Rumcadan mehuz olup bu kabilden hemen her kelime gibi sokağa dair olan anlamı "yerden sıçrayan çamur" olarak verilmiş, ki allahım ne güzel laftır yani. "Üstüm başım zifos!"

    zıyk: dat harfinin kahrolası yapısı yüzünden bunu dıyk diye okumak da mümkün fakat bana bu telaffuz daha uygun geliyor. Anlamı basitçe "darlık, daralma" olsa da dıyk-ı maişet: geçim darığı, sıkıntısı ve dıyk-ı nefes (sadr): nefes darlığı gibi örnekler ne kadar yararlı olabileceğini gösteriyor.

    piramen: çevre, etraf demek. Tevfik Fikret'in içime ilka ettiği bir farsi-perestiş yüzünden çok beğeniyorum böyle kelimeleri. "Kaçar pirameninden bulmayıp bir lahza istikrar"

ihtisar: Kısaltma, anlama zarar vermeden ayrıntıları çıkararak anlatma; matematikte sadeleştirme. "ihtisaren anlatmak" "kısaca anlatmak"tan daha manalı bir ifade sanıyorum.

    zerk: Bu kelimenin enjeksiyon anlamını yalnızca 20. asırda kazandığını ve bu zamana kadar asla bu manada kullanılmadığını öğrenmek beni çok şaşırtmıştı. Kamus'ta anlam olarak sadece "riya" verilmiş, ki Arapçanın hayide tabiatından kaynaklanan bir tesadüften ibaret.

    zend: Hayide tabiat derken kastettiğim şeyin muhteşem bir örneği. Lügatte ilk karşılığı "çakmak" ikinci anlamı ise "bilek kemiği"... ULAN NE ALAKASI VAR BUNLARIN?!!

    enek: Sanırım bu kaydın ilk Türkçe kelimesi. "Yanağın çeneyi örten alt kısmı" demek. Üf üf de üf yani, bu kabilden kuytu köşe anatomi tabirlerine bayılıyorum.

    zefir: Nefes verme olup şehik mukabilidir. "Şehik ü zefir" nefes alıp verme demek. Bunlar lazım olursa diye bir depoda saklanması gereken kelimeler, ki Mehmet Akif'in de bildiği sözcüklerden yani o kadar yabancı da değil.

    harikzedegan: Evi, barkı yanmış olanlar demek. Bunun ayrı bir madde olarak alınması İstanbul tarihine dair bir şeyler söylüyor ancak şair adamım ben, beni bağlamaz.

15 Temmuz 2023 Cumartesi

Un Visage Indéfinissable

Sevilmelere layık bir yüzün var
Sevmelere kadirim ben de
Yapraklarında pörsümüş takvimimin
Seziliyor sevmelere layıklığı mevsimlerin

Ömrümde, yumup gözlerimi, yalnızca şiir yazdım;
Bilmiyorum yani renk teorisinden bir şey.
Nefesinin mavisiyle bakışımın kızılı karışsa ama gök kubbemizde,
Bir kız çocuğu gülümsese gerek yeşil gözleriyle.


    Ah ah, ne kadar uzun sızlanabilirim şunlar hakkında. Fakat mümkün olan bütün dostlarıma saatlerce ağlandım ve artık yetiyor sanırım yavaş yavaş. Bir züppe kayık üstünde nabeca bir insanlık nişanesi olarak okunan bir kitaptan buldum bu şiirin ilhamını. 


Hamiş: Bir arkadaşa göstermek için eğe büke bunu bir de Frenk diline tercüme etmiştim. Neden olmasın, onu da buraya ekleyeyim:


Tu as un visage pour être aimé
Je suis né aussi pour t'aimer
Dans les feuilles fanées de mon calendrier
Il est lisible que les saisons sont pour être aimé

Dans ma vie, je n'ai fait que fermer les yeux et écrire des poèmes ;
Je ne connais rien, alors, à la théorie des couleurs.
Mais si le bleu de ton souffle se mêlait au rouge de mon regard, dans notre firmament
Une fille devrait sourire avec ses yeux verts.


    Yetmiyor sızlanmalarım, Allah kahretsin, yetmiyor! Türlü lisanlar öğrenip onlarda da sızlanmak gerek! Dünya halklarının şiir yazmasını bilen her birinden elçiler gelmeli içimdeki bu kesafeti tetkik etmek için. Belki biri bir çare, belki biri bir ilham bulur...


***



Bir manzara nazır ve tek cümleye müstenit kayıtsız tecrübe

Belki bu sensiz geçen son gecemdir

Bak yine batıyor güneş, şehirce selamlıyoruz onu
Ve yine doğacak birkaç saat sonra, birkaç kişiyi selamlayacak
Tanrımız en yüksek katından tattırıyor bize bu selamlarla
Bu yüzden gün doğumları insanlığa bir davettir
Ve gün batımları bir hatırlatma
Çünkü zihnimde harlanır eskimiş umutlar
Günahlarımın edepsizliğinden korkarım-
Öyle ya, neler çaldım senin için, yine çalarım!
Zaman oldu nefrete yer verdim hatta evinde,
Olsun, misafirden çekinmez Tanrım, açıklarım!
Fakat ümitsizlikle gidersem karşısına...-
Şu hâlde bir şarkı tutturup muttarit bir vezinde
İhtimaldir, derim, ey şah ki benim son gecem olsun bu gece
ki selamların güzelliği benim küçücük kalbime mahsus
ve onun taze duvarlarında mahpusen var olsun sade.

Belki de usul usul susuveririm bir gün, sezdirmeden hiç
Gayri muayyen dakikalar içinde kanı çekiliverip
Bir de şehrin ışıltısından uyuyamayan gökler gibi işte










Diğer hemen her şey gibi bunlara da hakkını vermiyorum. Üzerlerine daha iyi çalışmak gerek fakat çok şüpheliyim.



12 Temmuz 2023 Çarşamba

Yine bir Şiir Halası Seçkisi

Altın yağar şehrimize semadan, güneş batarken
Anıtlar yaldızlanır, imparatorluğu hatırlarız
Fakat her şaşaada gizlidir bir firib, ay hükmetmeden
Kanar etraf savaşın harıyla birden
Bir ân-ı ahmer için düşmüşleri hatırlarız
Sonra gurubun muzlim sermestisiyle dünü unutur
Unutur kadehlerde bugünü unuturuz

    Aksanımın anlaşılmadığı yerler buraları. Hem hatıramdan hem de ekranlardan tanıyorum sokakları. İçimde, çocuksu değil, toy bir ümitle tebessüm ediyorum oturduğum köşede. Kahrolası belediye neden bu kadar uğraşıyor hiç anlamadım sağa sola oturmayalım diye. Halbuki sadece hatırlamaya geldim umutlu günleri buraya. Ve yemeklerini sevip kendilerini tanımadığım şu yabancıları hiç de kirletici bulmuyorum meydanın etrafında. Onlar tavaflarına devam ededursunlar, bazısı Arafat'a çıksın... Ben iyiyim burada. Benim yalnız hayaller oynuyor piş-i nazarımda, görmüyorum ki onları.

    Görmüyorum etrafı... İlginç bir nokta bu, yazamıyorum ama uzun zamandır. Orsay'da Scheelandschaft'ın karşısında durdum uzun sayılabilecek bir süre. Vallahi gezginin ayak izlerinden başka bir şey görmedim.


***


Kızıl bulutlar tüter bacalarımızdan
İnsanlar kazıklara nazır, köprülerde mütemadi bir kargaşa
Yaşama uğraşında köşe kapmaca
Koşturmalarıyla yorgunluk boşanır bacaklarımızdan

Sonra sokak lambaları yanar en düşünmediğin bir anda
Çan sesleri bile duyulmamıştı halbuki daha
"Şu bin yıllık şehir bu geceyi de çıkaracak mı?"
diye sorar ürkek bakışların
-Korkma la città è sacra!
"Karanlık mı çökecek yine? Hangi korkudan yanar lambalar?"

Korkma küçüğüm, adıma güven
Bir perde-i hayal inecek dolgun gözlerine-
Göğün karası varsın-
unuttuklarını göreceksin lambaların dalgalı teşevvüşünde
Dilime güven
Uzaktan bir festival esecek kulağına
Adımlarıma uyacaksın
-Tamam hazır işte artık!
Aç fırının kapağını, yalnız kalmasın.


    Ben Yahudi olmayışıyla övünen şairlere benzemem, notlarımı onların alfabesiyle almaktan telezzüz etsem de; o yüzden şiirlerim sanki son şiirimmişçesine işlenmiş değiller. Akdenizli çılgın denizcilerin inşa ettikleri şehirlerin izbe şaşaasında kendime bir küçük köşe bulacak, bürokrasiye buğzedip dış duvarlara dokunamayacak ama daireciğimin içine sıva attırıp boyatacak ve çok güzel yemekler yapacağım içinde. Öyle tabak tabak, masa dolduran yemekler. 



***



Bazı şeyler olacak, küçüceğim,
Ben onları bilmeyeceğim
Şaşıracaksın belki cehlime - bazen de toyluğuma olacak bu
- fakat tüm içtenliğimle bu gafleti arz edecğim.
Ân olacak ki, inan, görmeyeceğim.
Eğer ki inanırsan benliğime
Başka hiçbir mesele olmayacak müddet-i ömrümüzde
zira ben bütün sairatı keşfetmiş olacağım.
Ülkeler yönetip sana 
Evin yolunu soracağım


    Tamam, buna şiir demek için hayli bükmem gerek suratımı fakat sahip olduğum tüm arsenalle püskürtüyorum aczimi. Böyle yapmak gerektiğine dair inancım pek kavi; kaçınılması gereken en büyük günah, sanıyorum ki, kibirdir ve içimizdeki en ufak eksikliği bile özenle bulup büyültmek lazım bununla baş etmek için, tekmil çıplaklığıyla ortaya koymak. Karşısında orasını burasını örtmek durumunda hissettiği birine nasıl bir aşk duyduğunu iddia edebilir ki insan, hele de bu kadar sorgu altındayken?!



***


Biri bin renk ve döküntü duvarları
Dar ve çarpık sarı sokaklarıyla
Yarı heykel ve sualtı bir yarı
Mukaddes Venedik karşı mafyalara!


    Bunu isyankar bir bayrakta yazılı gördüm bir gün ve şu günlerdeki varyasyoncu kişiliğim tebarüz etti hiç beklemeden. Ritimden emin değilim hâlâ, yani gerek var mıydı gerçekten o küçük, mükerrer eklentiye bilmiyorum. Fakat hem ilk kısmın tıkırtısından zevk alıyorum hem de kıyamıyorum son mısradaki tercümenin zarafetine.




    Ve işte bu kadardı bu seçki de. Bazılarınıza muhteşem hayatlar ve yaşamanın zorluğunu düşünemeyeceğiniz derecede yoğun meşgaleler dilerim hepinize!











6 Temmuz 2023 Perşembe

Orsay'da

    Onu insiyaki adımlarla takip ettim.

    Hiç şüphe yoktu içimde gözlerimden geçtiği vehle doğru yola yürüdüğünden. Yolda neler kaçırdım bilmiyorum, bütün odağım izleğini kaybetmemeye hasredilmişti. Defalarca kandırdı beni, hep olmayan yerlerde sandım güzellikleri; girdiğim kapıların çoğu çıkmıyordu bir yere.

    Fakat sonra; mevsim değişti, hava bozdu sanıyorum dışarıda bile, öyle ki duvardan izlemekteydim kar yağışını. O peyzaj boyunca zavallı gezginin her biri yürek isteyen adımlarının yolunun sabırsız bir fırça darbesiyle halledildiğini gördüm. 

    Bununla meşgul bir zamandır bütün odağım; izleğini kaybetmemeye hasredilmiş, buna bağlıymış gibi ömrüm.

Gezgin bir Varyasyon

Şehirler ve lisanlarca iltifatlar aradım sana
Hiçbiri gündelik pisliklerden ari değildi
Kızım okuldan gelecek de ona yetişmem gerekmiş gibi bir aceleyle
fakat kazandığım parayı da hak etmek için dip bucak sanki
Ne de çok uğraştım onları temizlemeye
Anıtlar ve saraylar boyunca iltifatlar aradım sana
Fakat ne mümkündü ne lazım, sanırım sonunda anladım,
ak ü pak iltifatlar değil,
Ayağımdaki çamur, avucumdaki tozda bulsam gerek iltifatları 
ve kirli sakalım saklasın kalkık kaşlı gülüşümü.



***


    Bu çok açık ki benim aklımda tekrar edip durmakta olan bir motifin tecrübelerinden biridir. Neyden ne kadar utandığımdan emin değilim henüz. Eğer arsızlığım tutarsa bunları bir "Arayış Şiirleri" başlığı altında toplamak mümkün. Bach'tan bu derece doğrudan etkilenmiş olmam 21 yaşında henüz kocayıp karımadığımı hissettirmesi açısından memnuniyet verici. 

Rialto'da

Timsal-i hayat fakat bir küçük haneye mahpus
Pencereden sızan bir ocak ateşiydi güzelliğin
Aldım o titrek ışığını gönlümün dalgalarında
Yakamoz gibi fersahlarca dirilttim


***


     Bir zaman oluyor fark edeli ki yazdığım birçok şeyi sanki bir elimde kadeh varmış gibi inşa ediyorum. Yahu ben içki sevmem ki... Onun için şaraplı sözler yerine kafeinli veya, bu örnekte olduğu gibi, süt kokulu ifadeler aramaya başladım. Tüm şairliğimde kendini çığlıklarla ortaya koyduğunun vazıh olduğunu zannettiğim bir arayış hamlığı burada da görünüyor tabii ki ancak bunun ayrı bir hususiyeti var ki sanki Fransız romantiklerinden günümüz Türkçesine iyi tercüme edilmiş bir kıta gibi duruyor. Bundan, en azından şimdilik, müşteki değilim. Fikrin pek hoş olduğuna kaniyim ve artık annem de anlasın istiyorum şiirlerimi. 

    Elim güçleniyor yaşama oyununda; o yüzden tonu da biraz değişik son zamanlarda yazdığım bu notların: Çok daha serbest, umursamaz ve her şeyiyle açık yazıyorum artık. Ne korkacak bir şeyim var ne de ümit edecek. Hayallerim kışlıklarla kaldırdığım bir ceketimin cebinde bekliyorlar beni; yani ki mevcutlar fakat hazır değiller hiçbir fikri meclisimde. Ya da farkında değilim beni uğrun uğrun izlediklerinin, bilmiyorum. Her şeyimle çok sağlıklıyım, fakat tespit edemediğim bir yerimden kan tadı alıyorum. 

İzahat

    Mükerrer bir körlük ısrarına karşı her sabır bir gün tükenir!


    Üstümde alışılmış bir ağırlık ile yürüyordum Moda sokaklarında. Zihnimde olacaklara dair bir tedirginlik ve vücudumda olmuşların bıraktığı izlerle zerrece belli etmiyordum etrafa kimliğimi, kimsenin kimsenin kimliğini merak ettiğinden değil de, laf ola beri gele. O gün daha da ağrımaktaydı bedenimdeki eğrilikler, anlamalıydım bunun hangi kıyamete alamet olduğunu, fakat bıkkın çocuksuluğum bir nişan-ı zi-şan gibi menkuştur düğmelerime; sezemedim yani başıma gelmeyecekleri.

    Artık bütün bütün tavsımış, deyiniz ki pörsümüş bir hayaldir zihnimdeki varlığı. İnanmadığım tanrıların istivasına öykünen bir bıkkınlıkla yaklaşıyorum sanırım sevmeye: Bütün imkanlara sahiptim, hâlâ daha öyleyim fakat bu yoktan sevgi yaratmacılığın bir sonu gelmeliydi sanırım artık; artık bıkmalıydım yaratmaktan; artık dinlenmeliydim yarattıklarımın hatırasını hiç düşünmeden.



***


    Musır bir çaba gösteriyorum belli bir yetiyi edinmekte ki o, bu yukarıda okuduğunuza benzer yazıları üretebilmekten ibarettir. Hemen hiçbir olay barındırmayan, barındırdıklarının da sıhhatiyle, gerçeklikleriyle veya tutarlılıklarıyla zerrece ilgilenmeyen ve buna rağmen okunası olabilen yazılar... Bu yetiyi edinmeye çalışırkenki müsveddelerimin gereğinden fazlasını burada paylaştığım dermeyandır fakat bir tür dışavuruma ihtiyacım var. Birçok mecliste tekrar ettiğim bir laf, o yüzden burada da daha önce söylediysem tekerrürden korkmuyorum, ama bazen gerçekten zorlanıyorum yaşamakta. Hele hayal edecek şeylerimin azaldığı günler oluyor ki onlarda gerçekten zonkluyor yaşamaya çalışan yerlerim. Bu hissi dışavurmanın sanki bu konuda bir şey yapıyormuşum hissi yaratması beni rahatlatıyor sanırım. İşte bu yüzden yazıyorum.

    Neden yazdığıma dair çok düşünüyorum bazen. Bazen çok güzel cevaplar buluyorum buna hatta. Bu cevaplarımı ilk elden beğeneni görmedim şu âna kadar ama; illa ki bi' süslemek, bi' kendimiz gibi anlatmak gerekiyor. Bundan hakikatin belagat olmadan değersiz olduğu ve Aristo'nun tarihin en hikmetli zatı olduğu ve insanı hakikaten anladığı gibi anlamlar da çıkabilir söylediklerimin tamamen yanlış olduğu anlamı da. Bilmiyorum, önemsemiyorum da açıkçası. Şu cevabın pek zihnimde mükerrer olduğu ve bundan dolayı hakikate kurbuna inandığımı söylemek isterim ama: Söylemek, hayallere bir gerçek kisvesi giydiriyor. İnsan dualarını sesli söylediği zaman en azından telaffuz edilmek hasebiyle hakikatle ilişki kurmuş oluyor hayaller ve bu bile yetiyor bir parçama. Bunu söylemiş olmakla beraber: ben artık şarkı dinlemek değil, söz yazmak istiyorum.