22 Ağustos 2024 Perşembe
Müsalemet
Non Perfectum
Davet üzerine geldiğim bu şehirde birkaç saat bulup buluşturdum bir şekilde; kaçtım davetçilerimden, kendisine karşı sorumlu olduğum insanlardan. Zaten benim bu hallerimin varlığını anlayacak kadar beni tanıyan, o hallerin sebebini asla anlayamayacak kadar bana uzak insanlar hepsi. Sağ olsunlar, sağ olalım, ceplerimiz defterlerimiz kadar dolu saye-i devletlerinde. Bu yeniden birleşmiş şehrin sokaklarını tanıdık saye-i devletlerinde. Birkaç dükkana girdim çıktım, çehreme güzelce bir aksan takındım; zaten kimsenin kimseyi garipsemeyeceği, çünki kimsenin kimsenin çehresine bakmadığı şehirlerden bu. Olsun, ben en güzel aksanlarımdan birini takındım sokakta yürüyüşümde.
İçimde olmayacak bir planın stresi var. Dakika dakika kurulmuş, fakat hakikatle asla yakınlaşmayan bir plan bu. En güzellerinden yani! Yaratılışımdan evvel sahip olduğum bir plan, öyle bir film afişine tesadüf edip falan uydurmadım yani! Bir irtical anında, tek seslemle yaratılmış bir evrenin olmayacaklığını paylaşan bir biçimde, "Aman sonra da şöyle böyle!.." denmiş gibi bir plan bu içimdeki. Tatbiki değil fakat bir mefhum olarak varlığı dahi, bu irtical anının sönmesine yakın varlığımı tehdit edercesine çöken bir yorgunluk ve bıkkınlık ve yeis hissini yekten mahveden bir ilham-averlikte. Bu hissin gidişinden geriye kalan, eski gloriöz günlerinin esintisiyle sokaklarında etekleri uçuşturan yaşlı bir şehrin şaşaası.
Eski gloriöz günlerinin esintisiyle saçların dalgalanmadığı bu şehirde yürüyorum, içimdeki sıkıntıyla, "Rap," diye "rap rap!" Eski serseri günlerinde isimlendirilmiş, sonra da levhalardan bu ismleri kazınmış sokaklardan birkaç tanesini daha geçtim. Zannederim biraz ilerimde gördüğüm köprüde olacak gösteri. Yaratılışım tümden bununla ilgili. Turistler nehirden baş çevirip kameralarını bana döndürecekler. Muhabirler haber alır almaz istikametime koşturmaya başlayacaklar bunu kaydetmek için. Yıllar sonra, o an tesadüfen o köprüden geçmekte olan insanlar, eşe dosta iftiharla anlatacaklar "Şahit oldum o güne, oradaydım ben de!" diye. Yalan yanlış bir sürü detay karışacak, eminim, tahkiyelerine. Kimi yaşımı yanlış anlatacak kimi boyumu. Kimisi anlatılarına daha başka, kasti yalanlar uyduracaklar dinleyicilerine yaranmak veya onları etkilemek için. Olduğundan iki adım daha yakın olduğunu iddia edecek bana şu yanımda duran beyefendi.
Tümden silindi, eğer daha önceden vardıysa, zihnimdeki plan.
7 Ağustos 2024 Çarşamba
Dans Vakur
6 Ağustos 2024 Salı
Vallahi Yazacağım Bir Lügat!
Bir bardak daha koyun, sılada böyledir istihsali maslahatımız! Yani ki her dem virddir dilimizde lisanımız. Tamam hayli zamandır yazmıyorum kafiyeli laflar, veya kafiyelerim mevzun tagannilerden ibaret, fakat hâlâ zihnimde, karakterimde, yani ki en général tıynetimde kaviyyen kaindir Türkçem. Öyleyse birkaç not daha düşmeme müsaade ediniz. İhtimal ki bunları cem ve tertip ve tanzim ve tedvin ile bir lügat telif etmek insiyakı bırakmayacak peşimi. O güne kadar bu pejmürde notlarla yetinmek lazım:
kumpas: bugün İngiliz tesiriyle "kompas" diye telaffuz ettiğimiz "pusula" anlamına gelen kelimeden türemiş bugünkü günde "hain kumpas" veya "ergenekon kumpası" falan laflarında müstamel bu kelimeciğimiz. Pusula kelimesinin ise "oy pusulası" tabirindeki "küçük kâğıt" anlamının orijini meçhul.
rakkas: Belki de benim cehaletimdir bunu bilmemek fakat Türkçesini sorsanız öyle yekten söyleyemeyeceğim "pendulum" kelimesinin mükemmel karşılığıymış. Zaten Frenkçeden "pandül (pendule)" kelimesini almışmışız ama olsun, kadim müreccah! Bunu "erkek rakkas" olarak düşünen benim eril zihnimi de kın kın kınıyoruz bu arada.
çapmak: Türkçenin daha az işlenmiş olduğu devirlerden kalmış, bugünkü günde çok da müstamel olmayan bu kabilden kelimeler (hele fiiller) bazen çok ilginç yapılara sahip olabiliyor. Farklı farklı anlamları karşılayan şemsiye ifadeler gibiler bazıları. Bu örnek de "süratle gitmek, koşmak", "saldırmak, yağma etmek" ve "at koşturmak" anlamlarına geliyormuş. Yani bir hızlı devinim anlamı var ve buna yaklaşan her türlü eylem için kullanılabiliyor. Hoş. "Çapul" falan gibi kelimeler de bu fiilden geliyor bu arada.
burağan: Kar ve yağmurla döne döne esen şiddetli rüzgar, boran, demekmiş. Türkçede bu kadar fazla rüzgar ve yağmur falan adının olması çok hoşuma gidiyor: Sağanak, çisenti, serpinti, reşaş (biraz da arapça hehe), boğanak; lodos, poyraz, boran... Bunları toplayıp anlam ayrımlarını tespit etmek ve bir Thesaurus tertip etmek lazım işte...
reşaşe: Basitçe "çisenti, serpinti" demek. Alamancası "niseln" imiş, öğrenmem gereğinden fazla uzun sürdüğü için buraya da yazmak istedim. Bu kelimenin muhteşem bir kullanımı şu mısraı bercestede Cenap Şahabettin tarafından sunulmuş: "Ona reşaşe-i rüya dökerdi yeldalar"!
tarf: Bu kelimeden evvelen bahsetmiştik sanki ama tekrarın zararı yok sanıyorum, zira bu maddeyi gayet ilginç buluyorum. "bakış, nazar" demek; "taraf" kelimesinin muhaffefi olarak şiirde kullanıldığı geçiyor, ve "kenar, uç" anlamı var ki "tarfe" kelimesiyle ilişkisini merak ediyorum (hatırlayalım ki tarfe göz kırpışı anlamına gelip "tarfet'ül ayn" bir göz kırpması süresini ifade ediyor).
heyula: Grekçe, frenklerin transkripsiyonuyla, "hylé" kelimesinden geliyor ki, yine frenkler tarafından, "La matière première en tant que principe opposé, complémentaire ou exclusif de la forme ou de l'essance" diye tanımlanmış. Bir ara Bardakçı'nın anlattığı fıkrada öğrenmiştim bu kelimeyi: Şakirt rahleye oturmuş, hoca uzun uzun anlatmış heyulanın detaylarını, ötesini berisini. En son durup çocuğa "Var mı bir sorun?" dediğinde velet dönüp "Her şeyi anladım hoca efendi de bu heyula nedir?" diye sorunca hoca derin bir nefes alıp "Rahlenin altına bak göstereceğim ben sana heyulanın ne olduğunu!" demiş... Beğenenine komik, beğenmeyenine lazım olduğunda estağfurullah çeker gibi "Heyula!" dedirtecek bir anektod :P
nevamis: Normalde cemleri böyle listelere almayı sevmem, bilmeyenine sanki topluluk ismiymiş gibi görünüp ilginç gelen ama aşinasına bir yenilik sunmayan nesneler bunlar. Fakat bu örnekte müfred, aslında gayri arabi bir kökeni olan, "namus" kelimesi. Bu kelimenin asıl anlamının "kanun" olduğunu ve bunu da gayet genel bir anlamla karşıladığını hatırlamak için "nevamisi ilahiye" ve "nevamisi tabiat" terkiplerine bakmak lazım ki sırasıyla "ilahi kanunlar" ve "doğa kanunları" anlamına geliyor. Yani attığımız elma, yere düşmezse çok namussuz bir iş yapmış olur!
müsteda: İstida kelimesi dua'dan gelip "yalvararak istemek" gibi bir anlamı haiz. Onun mefulü olan müsteda da "istenilen şey" ve özellikle de "bir dilekçe ile istenen şey" demek. Çoğulu olan müstedayat da doğrudan o dilekçelerin adıymış.
mahzar: Huzur ve hazır kelimeleriyle kökendeş olup "Yüksek makamda olan birinin önü, huzuru, pişgah" demekmiş. Bu ilk anlam gayet sıkıcı, zira zaten "huzur" lafını bu manaya kullanıyoruz. Fakat ikinci anlamını Lügat "Görünme, görünüş, hazır olma" olarak vermiş ki "nik-mahzar" terkibi "iyi görünen, gösterişli" demekmiş. Bir de biraz anlam kaymasıyla "Yüce bir makama sunulan dilekçe" anlamı var ki ne de güzel bir kayma olmuş o öyle!
çakar: Doğrudan Lügat'i istinsah eder gibi olacağım fakat verilen üç madde de çok ilginç diye düşünüyorum: 1) Aralıklarla yanıp sönerek deniz taşıtlarına yol gösteren ufak fener, 2) Bir çeşit balık ağı, ve "Çakar almaz" terkibinde 3) Çalışmayan, bozuk. Denizcilik terimlerinin bu kadar çeşitli olması çok ilginç bir mesele.
havsala: "Anlamıyor, anlamıyor; havsalası almıyor!" lafından tanıdığımız bir kelime fakat benim sandığım üzere "anlamak, idrak etmek" anlamında bir kökten değil "hasala" yani bayağı bayağı "elde etmek" kökünden geliyormuş. Onun da ikinci anlamından "taş, toprak yutmak" anlamından türemişmiş ki o yüzden birinci anlamı "kuş kursağı, taşlık" imiş! Sami'nin "Kabiliyeti zihniye" olarak verdiği bugün cari olan anlamı feri ve mecazi bir anlammış...
mefaze: Gavurca "contronym" veya "Janus Word" denen kabilden kendi kendisiyle zıt anlamlı kelimelerden biri bu ki lisanı aliyi Türkimizde hayli nadirler. Birinci anlamı "Sığınılacak yer, melce" iken ikinci anlamı (herhalde ilk anlamı verenden farklı bir isim kökünden) "Mehleke, helak olunacak yer" imiş! Bir de bu ikinci anlamı takviye eden üçüncü anlamı var namussuzun ki "Susuz çöl, beyabana denir"!
Şimdilik yetsin bu kadarı. Daha sonra yine toplarım belki bu ve buna benzer bazı lafları. Hayatımı bir tertip ve tanzime sokmak işi uğraştığım diğer her şeyden daha çetrefilli ve becermesi zor bir mesele çıktığı için bu yazdıklarım da pek bir sistem arz eder halde değiller. İnşallah halledeceğim hepsini efendim, inşallah.
31 Temmuz 2024 Çarşamba
Bunu Silmem
Şarkı naziresi:
19 Mayıs 2024 Pazar
Eksik Sone
17 Mayıs 2024 Cuma
17 mayıs 2024
Öyle bir ilhama maruzum ki her vechesinden aynı anda hem ufalanırcasına sıkıştırılıyor hem yırtılırcasına geriliyor ruhum. Öyle merbut, öyle kısıtlıyım ki bu sahada... Müsaade edildiğim birkaç metrekarelik alanda gösterdiğim hürriyet şaşırtır sanmıştım kısıtçılarımı fakat ne çare! Dedim "Ben öyle oynarım ki bu dar yerde, kıskanır bahane üretenler; sonra acır bana tanrım, veya işte ne mümkünse, ve kurtulurum bu içinde memnun gibi davrandığım delikten." Olmadı öyle; hâlâ aynı kısıttayım. Keyiflensinler diye yaptığım dansı çirkinsemişler belli ki, zira ki kötüleşti koşullarım. Alışıyorum git gide, daha az sızlanıyorum. Ama insanın canı sıkılıyor "Ne de güzel oynamıştım, neden beğenmediler ki?" diye düşündükçe.
Bak sana çok güzel bir elbise uydurdum. Bembeyaz, yok gibi üstünde. Yok gibisin içinde. Elbisenin ceplerinde uydurduğun güzeller var. Şu cümle şuraya pek yakışmış, bırak orada kalsın. Olmayacak yerde bir çalı çırpı mı; olmayacak değildir o, Makra koymuştur, bilir o doğrusunu. Bak yok gibi cümlelerim, her anlamda, herhangi bir anlamda. Zaten bu kadar müsaade ediliyor oynamama. Bak sana uydurduğum elbiseye; bak yok gibisin içinde.
Kız oturdu yine masasına, ama her şey her zamanki gibi değil sanki. Açtı defteri, daha yeni, yalnız ilk sayfasına imza olsun diye sevdiği bir mısrayı yazmış. Aşırmış mı, aşırmışsa yukarıdan mı aşağıdan mı bilmem artık orası onu ilgilendirir. Defterin diğer sayfalarını fark etti ki gerektiği gibi bakir değiller. O tek mısradan bahseden koca bir defter. Okunmaz bir yazıyla resmetmiş o mısranın maharetlerini. Fakat biraz kazıyın altını, yalan bunlar, mendeburun övdüğü mısranın kendi değil, yazanı! Hem deftere tecavüz etmiş hem de iğfal karışmış iltifatlarına. Bir defter iltifat.
Sonra kız gözlerini kıstı biraz, ciddi şeylere bakarken yaptığı gibi işte. Yazının kıvrımları iyice karıştı birbirine. Devam etti kız gözlemeye ve kıvrımlar tek bir cümleye yoğuruldu. O cümle kısaldı, kıvamlandı, bir masumcuk harfe döndü. O bir defter iltifatı, bu kızcağız, tek bakışta görmüş oldu son durumda. "b" harfinin altında, küçük bir nokta.
Şiir:
Clarity
Gözlerimdeki çılgın alevler sakin bir kamp ateşi koruna taklip olmuştu hızla, bunun ne derecesini takip edebildiler bilemiyorum. Kaçırdım bakışlarımı bir an-ı huzur için; biraz ayaklarımda tabanları, biraz tavanlarda ışıkları izledim. Artık gözlerimi yeniden ona doğrulttuğumda, sanıyorum, biliyordu ne diyecek olduğumu. Bu son anlaşılmanın acizliği ve ilham-aver doğasıyla bir an şaştı fikirlerim; konuşmanın, yazmanın yersizliğiyle doldu bir an zihnim, fakat sonra yeniden ciddiyet kazandı gözbebeklerim. Dudaklarım büzüldü onu takbil etmediğim seferlerin karışık duygulanımıyla kasılırcasına. Biraz hasret, daha çok halas; kokuşmuş bir sevda, malihulya, nostalgia!
Bunların hepsi tek kalemde dudaklarımdan süzülerek, bir nefeste, durmadan tefevvüh ettim söyleyeceklerimi. Dedim "Ben hatırlayamıyorum senin soy ismini!"
Bütün bar sustu. Muhabbet çekti paltosunu, masaya hayret ve adavet oturdu. Hâlâ kovmamış olduğum eski dostlarım iğrentiye yaklaşan bir bakışla baktılar suratıma. İsminiunuttuğum'un çığlıkları arasından türlü hakaretler, ithamlar seçmek mümkündü. Fakat benim gözlerimi ışık almış, kulaklarımı ise yalnızca kırılan zincirlerin gürültüsü doldurmuştu; duymuyordum ne tayiplerini ne telinlerini.
Bileklerimi ovuşturdum yürürken. Hayli darmış bana İsminiunuttuğum'un aldığı bileklik. İlla ki geçecek izleri.
Durdum dükkanın önünde. Konuşmadım fazla, anlatacak veya anlayacak pek şey görmüyordum. Gösterdim parmağımla, adam bir fiyat söyledi, verdim. Pek yakıştı doğrusu boynuma kolyem!
10 Mayıs 2024 Cuma
Afv
4 Mayıs 2024 Cumartesi
l'amour à travers la langue
14 Nisan 2024 Pazar
Sünnetullah Nedir?
12 Nisan 2024 Cuma
Türki-i Basit
25 Mart 2024 Pazartesi
Defterden
Wishful Thinking
1 Mart 2024 Cuma
Köylü Şiiri
Yeni Yaşımda Yazamıyorum
Yaşım geçti sanırım artık. Yok yazasım şiir. İnsan da istemiyorum gençler, ilişmeyiniz bana.
21 Ocak 2024 Pazar
Zürich
İçimde Kaybolan Şehir'e bir özlem ve bunun saf aptalcalığı var. Bir Yahova şahidi gelsin de beni dinden döndürsün istiyor gibi uçucu, öylesi kararsız ruhum. Müthiş paralar kazanıp yetimhaneler kurmak, nesiller yetiştirmek istiyorum, bana tek katkısı yıllar sonra içinde bir minnet kırıntısı taşımaya devam etmek olan çocuklar. Ama, dilini ağır bir aksanla konuştuğum ülkelerde birkaç gündür tanıştığım insanlarla çeteler kurup takma adlar kullanmak da var.
Aslında yok hiç biri. Ne seçenekler var ne de istekler. Öyle hassas bir noktadan sıkılıyor ki boğazım, nefes borum açık olsa da duruyor kan akışım. Şairane laflar aynı derecede midemi bulandırıyor keko triplerle. Nefret etmeye, tiksinmeye mecalim yok. Kaburgalarımsa hâlâ bereli konuşamamaktan.
7 Ocak 2024 Pazar
Bir İftirak Tablosu
-
Bak en güzel ben severim seni senin dilinde Sınırsız, kısıtsız bir sevmeyle Kalemle isimleri öğrenmemiş gibi daha Yıldızların sayılamadığı b...
-
"Zelzeleler ve çığlıklarıyla halkın Handesi hep tezahür eder o hâkin" Dudaklarıdır dağlar dünyanın Ve bir tebessüme teşebbüst...