13 Aralık 2023 Çarşamba
Def Şiiri
25 Kasım 2023 Cumartesi
İnsan ölüme doğrudur
22 Kasım 2023 Çarşamba
Homage to Footnote to Howl
3 Kasım 2023 Cuma
.
28 Ekim 2023 Cumartesi
Parc
Diğer zıkkımları okumayın diye bitmemiş birkaç karalama:
bunun okunmasını tavsiye etmiyorum
Yaşamakta zorlanışımın ne anlamını anlatabiliyorum kimseye ne de şeklini. Yazmayı da mümkün görmüyorum bu hissi fakat denemek zorundayım. Bir cebir hâlinde bu bahsettiğim zorundalık hâli: Çocukluktan gelen terbiyemin ve içimde, en özümde bulunan inançların ve itkilerin (ya da bu durumda "tut-ku"ların mı demek lazım bilmiyorum) bir sonucu olan bir cebir. Yani ki konuşur gibi, benzer bir bilinç akışıyla fakat sadece cümlemin insicamını takip etmek terbiyesini koruyarak anlatmaya çalışmak durumundayım bu kaburgalarımın sıkışmasındaki mecazsızlığı. Fakat bu zorunluluğa dair şu son lafı edeyim: Öyle bağlıyım ki hâlâ inançlarıma, bu zerrece müslimce değil bende ama, olduğum kişi hâlinde başıma kendi elimden kötü şeyler gelmesi çok uzak ihtimaller, zira birçok siboplar mevcut beni kurtaracak. Ve işte o siboplardan biri bu anlatmak işi.
İnançlarımdan bahsetmeliyim belki de: Öncelikle henüz, yani şu yirmi ikinci yaşımı beklediğim günlerde, dört beş sene falan yaşamış olduğuma inanıyorum. Bu inancın sebebi bu yazının amacını aşıyor fakat sonucu şu ki olur da yirmi sene daha hayatta kalırsam şimdiye kadarkinin dört misli daha yaşayacağım var. Bu, müthiş değişimlere, aklıma uğramayacak ihtimallere kapı açan bir oran. Bu tebeddülatın imkanına inanıyorum yani. Ayrıca dört sefer daha yaşayacak imkan varken bunu bir kenara koymak tek taraflı olarak hakkım değil. Sonuçta benim kimliğimin devamı olsalar da gelecek benler benden başka şeyler ve onlara karşı bir sorumluluğum var. Bir insanın varlığını görmezden gelmekten ibaret olan "ghosting" kavramından bu kadar midesi bulanıp insanın insana yapabileceği en ahlaksız şeylerden biri olarak bunu görürken kendi gelecek benliklerimin varlıklarına dair ucu keskin laflar etmek haddime değil.
Yani değişeceğine inanıyorum bir şeylerin, daha doğrusu değişebileceğine, ve şu anda iddiamı değişeceği yönünde oynuyorum. Peki bir şey olsa da emin olsam hâlimin değişmeyeceğinden; otuz iki yaşında da, kırk iki yaşında da, elli iki yaşında da (o yaşın "gerekliliklerini" karşılamaya devam ederek) hayatımın şu ankiyle aynı olacağından emin olsam; bu ortalamanın gayet üstündeki imkanlarla yaşadığım muhteşem hayatın aynı şekilde devam edeceğini kesinkes bilesem; özgürlüğümün hiçbir cebirle kirletilmediği ve finansal, fiziksel, siyasal, kültürel bütün sınırlardan azade bir esaret tanımazlıkla telezzüz ettiğim hayatımın benim önemsediğim özelliklerinin değişmeden aynı şu anki gibi devam edeceğini yakinen bilsem devam edebilir miyim yaşamaya?.. Bunun cevabını kesinkes bildiğimi söyleme imkanının ruhumda gerçekten de mevcut olduğunu bilmek, işte bu öyle korkutuyor ki beni...
Belki de bu hipotetik cümleyi kekelemeden telaffuz edebilmektir benim "yaşamakta zorlanıyorum" derken kastettiğim şey. Belki de dehşetleri nörofizyolojik nöbetlerimi aratmayan tutulmalarım tam da bundan neşet etmektedir. İşe yüzeysel bakacak olursak öyle değil tabii: İki esrik laf ederek sizi bile ikna edebilirim hissettiğim aşkın gerçekten de nabzımdaki teklemeleri gerekçeli kıldığına! Allah aşkına bakın şu güzelliğe... Sesimin titreyişini görmediğiniz, şirin entonasyonuma ve hayran bakışlarıma aldanmadığımız (aman işte söyletmeyin, ağlayışlarımı duyamdığınız) mısralardan tahayyül ediniz şu söylediğim şeyi ve hak vermeyiniz bana eğer elinizdeyse!.. Onun bir katre aşkı için bütün hürlüğüm feda olsun! Bir avuç çöl şaşkınından dünyanın en yüksek medeniyetini yaratmış bir övünç ve kıvançla sarayım tesettüre defterlerimi ve yalnız onun kulacıklarına çarpmakla gerçekleşsin vezinli sözlerimin özgürlüğü!
Hayır, bunun imkansızlığını ima eden her şeyden elimde benzinle nefret ediyorum. En pis, en çiğ, en işlenmemiş tabirlerle ifade etmek hissediyorum bu pis, çiğ ve işlenmemiş hissi. İstemekle olmuyor, bunu biliyordum zaten ve hiç beklemedim. İnanmakla olmuyor, bunun ihtimaline her zaman bir noktada inanmak istedim ve hâlâ istiyorum (hem anneannemde bir sefer işe yaramıştı bu) ama inanmak istemek hâlâ kâfir ediyor insanı! Çalışmakla olmuyor. Buna tahammül edecek şeyler yok benim havsalamda. Bunu asla öğrenmedim büyürken. Çözülmesi mümkün her sorunu aşacağıma dair içimde kesin ve lekesiz bir inanç var. Her ama her şeyi çözebilirim, hatta bunu çocukça kanıtlama çabasına dahi girebilirim yaşayabildğim bir günde bana tesadüf ederseniz eğer. Fakat bu benim çözemediğim ve görünüşe bakılırsa çözülmesi mümkün olmayan bir sorun. Ben bunu çözmeyi öğrenmedim. Eklemlerimi dişlemekten başka bir şey gelmiyor elimden, allah kahretsin! Bu çığlığın çiğliğinin hiçbir değeri yok, allah kahretsin! Hiçbir duam alaka görmüyor, şu beddualarım dahil; allah kahretsin!..
Bunu çocuksu, yok, çocuksu değil, aptal ve toy bir yakarış addedin, ey, benim tanınmaya değer bir insan olma ihtimalim yüzünden buraya düşenler. İkna edemediğim insanlara katılmanızda hiçbir sakınca görünmüyor sizin de, zira etrafındaki herkesin mümkün olan en iyi hâlinde olduğundan emin olmak dışında kalbinden bir emel geçmediğini söyleyen bu herifin vaatleri hiçbir yere varmayacak gibi görünüyor. Herhangi bir emeli hiçbir yere varmayacak gibi görünüyor. Bu herif, büyürken öğrendiği değil ama gördüğü şeylerden olarak, yaşayamıyor gibi görünüyor.
Sallantıda umudum. Ve bu umudumdu, düşecek yerim.
23 Ekim 2023 Pazartesi
Blog Tekerrür - İ Harfi
Hocaya yakalandık... Mecbur devam ediyoruz:
icare-i muaccele: Acele ettirilen, yani hemen verilmesi gereken kira,
icare-i müeccele: Tecil edilen, yani ileride verilecek olan kira... "Gah bir nokta sukutuyla gözü kör eyler." (Tabii bu ikisi arasındaki fark eski harflerde icamla ilgili değil ama olsun)
ifrat: "Yunanca terimlerde "hiper" veya "poli" lafzıyla ifade olunan manayı tercüme etmek üzere terkibata girer --> ifratı his : hyperesthésie, ifratı tagazzi : polytrophie.
iftikar: "büyük ihtiyaç" anlamından sonra verilen örnek cümle "Lisanımızın arabiye iftikarı vardır"... doru
ihtirak noktası: Kamusta "Güneş ışınlarının toplandıkları nokta" denmiş fakat Lügatte "Bir maddenin yanması için gerekli sıcaklık derecesi" denmiş. İlkinde "eşia-i şems" lafının doğrudan "ışın, light ray" anlamına gelmesi mümkün ama anlam kayması müthiş.
incizap: "Gravitasyon" anlamı verilirken "indifa ile beraber esası muvazenei kainattır" demiş. Kahrolası Aristo, hâlâ genç dimağlarla cimada!
istasyon: "Mevkıf kelimesi varken istimaline ne hacet?"
istilzal: "Gölge altına girme" demek, ki yapısına bakıldığında aslında o kadar da şaşırtıcı değil. yine de "istif'al" babının verdiği anlamlar benim bildiğim başka bir dilde replike edilmesi kolay olmayan güzellikler çıkardığı için pek hoşnut oluyorum bazılarıyla.
istimzaç: "Nabzını yoklamak" yani "Bir kimseye bir şeyi açıkça ifade etmeden önce ne tepki alacağını dolayısıyla anlamaya çalışmak" anlamına geliyor. "mizaç" kelimesinden aavamca üretildiği söylenip "lüzumuyla beraber galattır" notu düşülmüş. E ne diyelim üstat?
istiktar: İnanılmaz bir madde, "İmbikten geçirmek (yani damıtmak) ["taktir"] daha doğru ve fennidir".!!! Üstat "Anlamları aynı ama şu kulağa daha bilimsel geliyo sanki..." demiş.
istidrak: Asıl anlamı "yetişme, nail olma" imiş fakat belli ki insanlar "anlamak" manasında kullanılıyorlarmış ki bunun galatlığına dair bir not düşülmüş. Tek başına ilginç bir örnek değil ama nereden geldiği düşünüldüğünde insanların "idrak"tan -Arapça'nın aslında bulunmayan bir şekilde- "istifal" babında "istidrak"ı getirmeleri, onların bu dille bilinç dışı bir düzeyde ne kadar haşır neşir olduklarını ortaya koyan güzel bir örnektir sanıyorum.
inkıta: "kesintiye uğramak" anlamı imruz dahi malumdur. Ayrıca "herkesten kesilip uzlete kapanma" gibi bir anlamı varmış ki gayet ilginç
infial: "gücenme" anlamı meşhur. İkinci anlam olarak "Fiil mukabili ki ruhun kabul ve mutavaat ettiği her nevi tahavvülat ve tesserüatı şamildir Fr. Passion" verilmiş. ha? Türkçe'nin felsefe dili olarak ele alınması doktara tezleri hak eden ve fakültelerce insanın hayatını adamasını gerektiren bir mevzu. Fakat sıçtımın üniversiteleri gavurca veriyior eğitimlerini. Aferin.
geğrek: "Kaburganın altı, öksüzce". Öztürkçe anatomi tabirlerine ba yı lı yo rum.
intan: "Mikrobik hastalık" demek. Yapmıyorum milliyetçilik.
indab: "(Yara) iyileşip izi kalma". Bu tür kelimelerin, özellikle şiir dünyasını fakat genel olarak insanın fikri varlığını ehem bir ölçekte artıracağına olan inancımı sanırım yeteri kadar iyi ifade edemiyorum... Aman, arif olan anlar.
ittikan: "yakin"den "bir şeyi gözüyle görmüş gibi bilme"
işar: "Yazı ile bildirm" --> işarı ahire değin: "until further notice"
Arasam daha bulurum ama sanırım yoruldum biraz bu formattan. Anasını satayım makalenin kendisini yazmaya da bir türlü başlayamıyoruz ki...
19 Ekim 2023 Perşembe
Değil
Ben burada sadece şiir paylaşacağıma dair bir söz vermedim...
10 Ekim 2023 Salı
Cami
6 Ekim 2023 Cuma
Verba Memoranda
5 Ekim 2023 Perşembe
Rücu
2 Ekim 2023 Pazartesi
Toplam
Bu blog benim türlü kelime listeleri boca ettiğim bir blog değil!! Şair adamım ben! Ah, hayır... Hayır kendimi tutamıyorum uooauaaa aşksdfşakdf:
melahat / milahat: İki telaffuz da aynı yazılıyor ve aslında bir kadın adı olarak da kullanılıp "şirinlik, güzellik" anlamına gelen ilk versiyon ikincisini de refere edebiliyor. Fakat milahat telaffuzuyla biraz daha özdeşleştiği anlaşılan bu ikinci anlam "gemicilik"!! Ah, Arapça, ne beklenmedik sırların gizli derununda!
ceride: İlk anlamı çok garip ve ilginç ama yazmak zor geldi. Sonraları "gazete" anlamını kazanmış fakat Kamus'un yazıldığı zaman dahi "hemen hemen metruk" imiş. Dolayısıyla Lügat'ın bunu mağruren bu anlamla dercetmesi hak değil diye düşünüyorum. En azından diğer bazı maddeler gibi (eskimiştir) kaydı düşülmeliydi.
gazel: Istılahat-ı edebiyeye müteallik anlamı malumdur. Başka bir anlamı ise "Sonbaharda ağacın üstünde kuruyan ve dökülen yaprak" imiş. Allah'ım, ne lisan be!
nesiç: Dokuma işinin adı. Anatomideki kullanımının "nesc-i asabi" ve "nesc-i adali" gibi örneklerde görüldüğü üzere bizim bugün "doku" dediğimiz şeye karşılık gelmesi, Öztürkçe terimlerin nasıl türetildiğine dair bir şeyler söylüyor olsa gerek.
gars: Ağaç dikmek demek. Evet. Ağaç dikmek. Yetmediyse "sağ elle ağaç dikmek" literal anlamıyla gars-ı yemin terkibinin de "emek verilerek yetiştirilen şey" mecaz anlamını kazanmış olduğunu not düşmüş olalım.
gavamız: Kolay anlaşılmayan, güç ve karışık şeyler; incelikler, sırlar gibi anlamları var. Yaz bunu güzel laf.
begayet: Zevk-i lisaniyemi Fikret'ten tevarüs ettiğim için böyle lafları çok lazım ve hoş buluyorum. Doğrudan "until the end" demek, yani ki "gayetle", ve Türkçede kullanımına bir örnek Lügat'te "Her kim gurura meyl ede şeytan-şebihtir/ Hoş görmemek cihanı begayet kerihtir" şeklinde verilmiş. Ben de bunu ancak kendi kendime konuşurken kullanabileceğim kelimeler listesinde zihnimin bir köşesinde saklayayım.
gazir: Çok, bol, gür demek. Ama süt ve su için. Evet... Sadece o ikisi için...
Temme, dağılın artık.
20 Eylül 2023 Çarşamba
Temme Harfü Te
Tamam tamam, temme!
küsuf: Güneş tutulması ve
husuf: Ay tutulması.
kifaf: Lügat'te "Yaşamaya yetecek kadar rızık" denmiş. Muhit de "nâsa ihtiyacı keff ve meneyleyecek kadar rızık ve maaşa ıtlak olunur" demiş. Kifafı nefs olarak kullanılıyor daha çok.
kata: Sami "dilimizde aynı anlamda katar kelimesi varken şivemize uymayan bu ecnebi lafları niye kullanıyoruz ki?" diye soruyor. Ben de sürekli bir elim çenemde "Abi ne gerek var bunlara..." modundayım.
töz: Bunun için Kamus'ta toz'un galatı olduğu söylenmiş. O da bugün "kulak tozu" lafında biliniyor. Yani bizim felsefecilerin "Varlığın asla değişmeyen cevheri, künhü" falan anlamında kullandıkları kelime aslında "kulak arkasındaki çukur yer" demek :p
ımızganmak: Lügat'te "uyuklamak, ayakta uyur duruma gelmek" ve "(ateş) kararıp sönmüş gibi bir durum almak"denmiş. İngilizcesi smoulder olur ki mmhh.
yülümek: "Tıraş etmek, fazla tüyleri kazımak." Bunun gibi anadolu Türkçesi fiilleri çok hoşuma gidiyor.
tülemek: "Tüyleri dökülmek, tüy değiştirmek." Anifül beyan ile aynı kabilden.
mükarebe: Kibirlenme demek aslında. Fakat özelleşip "Bir tartışma veya münazarada haksız olduğunu bildiği halde sürekli konuşarak muhatabını alt etmeye, susturmaya çalışma" anlamı kazanmış.
15 Eylül 2023 Cuma
Kamus Çalışmalarından - T Harfi Serseri Serbest Stili
What a summer! Nedir bu sinemdeki duygular bes! Muhteşemeden ama vasien mahdut bir temevvüç halinde tüm hislerim. Belki de telatum demek lazımdı, emin değilim. Çok şiddetli, ilginç bir biçimde müzmin ve mükerrer bir emin olmama hâli içindeyim. Neyse... Şu hâlde familyarize olduğum T harfinden bazı kelimeler:
tenahnuh: Muhit'te "ıh ıh diye boğazı mükerreren hırıldatıp seslendirmek olur" denmiş, ayrıca "Bunları Vankulu karın gürüldemekle terceme eylemesi ağrebdir" de demiş (some lexicographic drama never hurts hehe). Sami "Boğazda bir şey kalmış gibi yalandan öksürme" notunu eklemiş ki bu Lügat'te de yok. Sami'ye itimat edip ben bu kelimeyi çok sevdiğimi ilan ediyorum. Vankulu bir köşede ağlayabilir.
tensuh: Sözcüğün kendisi o kadar da ilginç değil, "Nadir ve kem-yâb ve nefis şey, tuhfe, tefarik" demiş Kamus fakat bundan önceki etimolojik not beni güldürdü: "Fa. ten=beden - suh=hoş --- Yoksa Tr garip ve acip demek olan <tan>dan müştak <tanşug>dan mı mehuz?". Abi sözlüksün sen, bana ne soruyorsun ?!?!
tenkih: "Bir şeyin fazla ve lüzumsuz kısımlarını çıkarıp ihtisarla beraber ıslah ve temyiz etme." Gayet güzel. Özel anlamı daha bile güzel: "Bir daire memurin ve hademesinin adedini veya maaşlarını azaltarak irat ve masrafı arasında muvazene hasıl etme." Downsizing'in Türkçesi!!!
temevvüt: Fransızca mortification karşılığı ki gavurcası da hoş lafmış
temermür: Kamus "Dudakların bila ihtiyar titremesinden ibaret maraz ki ekseriya hezeyanla murafık olur" demiş fakat Muhit o kadar da anlam yüklemeden "ırganmak" demiş.
telkih: Bayağı bayağı "aşılamak" demek. Evvela bitkilere yapılan aşı anlamı verilmiş, sonra da o dönem gavurların yeni yeni bulduğu vaccin mukabili olduğu anlatılmış. Ne teknikle yapıldığı anlatılmış ki gayet ilkel.
P.S. Fr. vaccin de Lt. vaccinus, o da vaccus'tan geliyormuş. Yani bizimkinin hayvan kaynaklı aşılara "telkih-i bakari" demesini tanetmemek lazım
telif: Bunun anlamıyla ilgilenmeyeceğim şu an ama Sami'nin verdiği telif-tahrir ayrımı çok önemli, ben evvelen yanlış biliyormuşum: "telif karihadan yazılmayıp cem ve telfik ve tertip olunan, ve tahrir ise karihadan yazılan kitap hakkında müstameldir; mesela bir sarf veya lügat kitabı hakkında telif, ve sırf mütaalatı havi bir kitap hakkında tahrir istimal edilir."
telgraf: Birkaç nokta var: Öncelikle bir dönem zürefa arasında telgraf ile aktarılan mesaja "telgram" diyen çokbilmişler varmış, ki Sami buna "malumat füruşane mukallitlik" diyor. İkincisi bu kelimeye bakıp "abi telle aktarılıyo' işte" diyen iştikak bilmez köylüler kendince bu lafı kısaltıp aynı şeye "tel" diyorlarmış, Sami Bey de sakin sakin anlatıyor "Hayır çocuklar, Türkçe'deki tel ile alakası yok, Yunanide uzak demek tele" diye. Sonralıkla "telgraf çiçeği" diye bir çiçek adı varmış. Ulan Şemseddin Sami 1850 doğumlu, Türkiye'de telgrafın ilk kullanıldığı tarih 1855; ne ara çiçeğe telgraflı ad verdiniz?? Sonuncusu hoş nokta da Kamus'ta böyle gavurcadan mehuz lafların sonuna hemen hep bir Osmanlıca karşılık gösterilmesi. Bunda da uzun uzun telgrafın ne menem bir şey olduğunu anlattıktan sonra, sanki millet anlayacakmış gibi, "dur-nuvis, târ-ı berkî" demiş. Adam benimle flört ediyor gibi hissediyorum "Fransız gibi telgraf demeyelim de Arapça 'yıldırımsal tel' diyelim" dediği zaman. Şapşik ya
telefon: Buna da "dur-şinev, nakil-i seda" demiş gadasını aldığım.
tehekküm: "Zahiren ciddi, hakikaten hezelden ibaret bir surette istihza etme." Bu gibi kelimelerin dilde kalmasının neden müthiş önemli olduğunu anlayan, bunları kullanacak insanları fonlayabilecek kurumlar olaydı... Ah benim öksüz Türkçem.
tefsire: Bu bayağı ilginç bir tıp kelimesi. "Tabibin hastanın idrarına bakması, idrarı muayene etmesi" ve "muayene olunan idrar" demek. hehe
tefrid: İlk anlamı "fert"ten müştak ve biraz sıkıcı, "Dünyadan ayrılıp yalnız allah ile meşgul olma" demek. Fakat teknik terim olarak "(elektrikten) yalıtmak" demekmiş. noice
tefakkud: Hem yapısı hem anlamı nedeniyle sevdiğim kız cümle içinde kullansa kalbimin tekleyeceği kelimelerden. "Orada olmayan birini sormak" demek. Lügatlerde "iftikad" ile hem-mana gösterilmiş ama sanırım son dönem Türkçe'sinde maddebaşı verdiğim bu özel anlamı kazanmış.
tecerru': Gözlerime inanamıyorum sayın seyirciler! Şimdi kurulun koltuğunuza, bir hikaye anlatacağım. Yüreğime de dilime de müthiş bir özlem duyduğum ihtiyari ama elemli gurbet günlerindeydim. Elimde telefon, önümde bir şişe şarap ve dilimde aşk... Öyle sınırlanmamış, öyle çocuk ve öyle cüretkar bir aşktı ki bu kimseciklerin bilmediği kendi lisanımı yaratıp o lisanda sevmek istiyordum. "Öyle anlamam gerek ki seni ve öyle anlamalısın ki beni!.. Dünya halklarının evvelen tesmiye etmediği şeyler bizim için alelade laflar olmalı. Sayfalarca anlatılacak şeylerden biz iki kelime ile bahsedebilmeliyiz birbirimze." ve benzeri türlü tiratlar sonucunda tahrik edildim bu kabilden bir kelime uydurmaya ve o gece söylediğim kelime "Şarap şişesinden servis yapıldıktan sonra şişenin ağzında kalıp yavaşça aşağı doğru süzülen damla" anlamına gelmek üzere, tamamen mabadımdan uydurduğum, "liln" kelimesi idi. Şimdiye kadar bu artık damla ile ilgilenmiş bir kültüre tesadüf etmedim fakat Araplar "cür'e" kelimesiyle buna gayet yaklaşmışlar. İlk anlamı basitçe "yudum" ki tecerru kelimesi de bundan müştak olup "yudumlamak" demek, ama ikinci anlamı "şişenin dibinde kalan son yudum". Ah gençliğim! Ah aşklığım!
tavuşmak: Ortak kökmüş. İsim hâli "Ayak sesi, yürüyüş sesi" ve fiil hâli "Ayaklar pek az patırtı edecek surette yürümek, tıpış tıpış yürümek" olarak verilmiş. Çocuk veya sevgili dilinde kullanılabilir sanıyorum.
tav: İlk anlamı kumardan, geçiniz. İkinci anlamı Garp dillerinde "toast" diye bildiğimiz şey. "tav kaldırmak" proposer un toast
tatlı su frengi: "An aslin Memaliki Osmaniye ahalisinden iken başına şapka giyen Frenk mukallidi." hehehehehe.
tashif: Lügatte "yanlış yazma, ibareyi bozma" gibi bir anlam verilmiş. Sami de tahrif ile arasındaki farkı anlatırken ilkinin hem manayı hem lafzı tağyir ettiğini, diğerininse yalnız lafzı tağyir edip manaya dokunmadığını söylemiş. Fakat İslam uleması diğer kitaplardan bahsederken "muharref İncil, muharref Tevrat" vesair dediği ve bundan kasıtları kesinlikte bir tegayyür-i manevi de olduğu için bence bu fark artık sakıt olmuştur.
tasavvurat-tasdikat: Valla bir halt anlamadım tam olarak ne olduğundan ama bu ikisi de mantık ilminin iki farklı sınıfıymış. İlki önermelerin zihinde oluşması ve teorisinden, ikincisi de bundan sonra o önermelerden hüküm çıkarmakla ilgili gibi geliyor şu an bana, ama güvenmeyin bu lafıma.
tane: Bu kelimenin "adet" anlamında yalnızca gayri zi ruh şeyler hakkında kullanılması gerektiğini söyleyor Sami Beğ. Hatta bunun aksine de galatı fahiş deyor.
tamamiyet: Arapça kurallarına uymadığına dair bir araba söylendikten sonra verdiği örnek ve asıl o örneğin Frenkçe karşılığı çarpıcı: tamamiyeti mülkiyye = intégrité territoriale!! Intégtiré kelimesinin Türkçe'sine "tamamiyet" denebilir madem!
talas: İlk anlamı "dalga", geçiniz. İkinci anlamı "İpek gibi beyaz ve yumuşak şeylerin karışıp kabarması, kabarık", üf. Ayrıca etimolojisi hakkında "Yunanca deniz demek olan talassa'dan mehuz zannolunmuş ise de baiddir" demiş ama hastirsin ordan, belli ki Grekçe bu laf.
taklit: Birini taklit etmek ile birine taklit etmek laflarının ikisinin de cari olduğunu fakat aralarında fark olduğunu söylüyor. "Mefulün ileyh ile iktida, ve mefulün bihle bir şeyin sahtesini veya istihza tarikiyle tıpkını yapmak demektir" deyor. Yani "birine taklit etmek" ciddiyetle onun gibi olmaya çalışmak, "birini taklit etmek" ise taşak geçmek demek.
Güzel bitirdik. Dağılın şimdi, yoruldum
Kamus Çalışmalarından - T Harfi Part 1
T harfi beni mahvetti, tedmir etti; tebah oldum.. Ulan bir lisanda "helak etmek" anlamında 5 kelime olur mu? Neyse, parça parça yayımlayacağım bu harfin notlarını. Bu da üzerine çok az uğraşılmış ilk kısmı:
taammüm: İlk anlamı "Umuma ve cümleye ait olma/ yayılma" ki şaşırılacak bir şey yok. Düşülen muhteşem nottansa Arapça asıl anlamlarını öğreniyoruz: "Arabide başlıca 'imame'den sarık sarma ve 'amm'dan amca olma manalarına gelir." Our magnificent bastard tongue!
taassup: Anlamlarda bir ilginçlik yok. Yine Arabiyle farkı anlatan notu ekliyorum: "Bu kelime Arabide başlıca ... asabiyet-i milliye manasıyla müstamel olduğundan, memduh; ve lisanımızda ise en ziyade ... Avrupalıların Fanatisme tabir etitkleri meal ile kullanıldığından mezmumdur."
taayyün: Üçüncü anlam olarak "ayan sırasına geçme, kesb-i itibar ve haysiyet etme" verilmiş ki "lisanımızın muhteriatındandır". Türkçenin arabiye parmak çektiği her örneği beğeniyorum.
tabaat: Akşam akşam çok küfrettim bu maddeye. Böyle bir kelime yok, tıbaat olacak o.
tababet: Bu da Türkçede var sadece. Arapçada tibabet varmış ama anlamı farklıymış. Emin bunu umursamamış.
tabeserahu: Bu kabilden arabi terkiplerin bitişik yazılması gerekir sanıyorum; yoksa "tâbe serâhu" yazardım. "Toprağı iyi ve pak olsun" demekmiş; ben severim böyle dua laflarını.
tabiye: Kamus'ta "yerli yerine koyup hazırlama, tertip etme", Muhit'te "Askeri yerli yerine yasamak" şeklinde verilmiş ki burdan da "yasamak: düzen vermek, düzene koymak" kelimesini hatırlıyoruz. Yunus'tan "Cümle âlemler üstüne hayr u şerri sen yasadın". İşin güzel kısmı bu kelime o zaman Fransızca'daki tactique kelimesinin tam karşılığı! Bu anlamda örnek Safâ'dan: "Şinasi'nin muvaffakiyetsiz bir tâbiyesi yüzünden aralarına bir düşman gibi girmişti.". Son olarak bugünki "tabya" lafzı da bundan galat.
tahaffuz: Kendini muhafaza etmek anlamına geldiği açık. İlginç nokta "taarruz mukabili" olması. "Başkasına tecavüz ve taarruz niyetinde olmaksızın mücerret kendini taarruzat-ı muhtemeleye karşı muhafaza ve müdafaa için tedbirli davranmak demek" olması. Bir de bundan gelen...
tahaffuzhane: Karantina evi
tâhûn: Değirmen demek. İlginç bulduğum nokta buna "lüzumsuz" kaydının düşülmemiş olması.
tahzib: "Boyama (Başlıca saç ve sakal hakkında müstameldir." Kaşık attıran kelimelerden.
tahyir: Basitçe "iki şey arasında muhayyer bırakma" gibi bir anlamı var. Şık
takanak ->takıntı: "Küçük önemsiz borç" anlamında kullanılıyormuş. Bu anlamda Kamus'ta yok ama çok hoşuma gitti.
takasur (tefâ'ul): "Bir iş görmeye iktidar var iken görmeme" Allah'ım, bir kaşık daha!
takaza: "Tediye-i deyn için medyunu sıkıştırma, tazyik" Ulan arapça harbi güçlü lisan.
takazzuh: Yahu Türkçe kamus okuyarak nasıl fransızca öğrenir insan?! Bu kelime frenkçede "irisation"a tekabül eden "Güneş ışınlarını çözüp renkleri ayrı ayrı ve gökkuşağı sırasında gösterme" anlamına geliyormuş!
10 Eylül 2023 Pazar
Şerre Avdet
Güneşin son yalanlarının göz kapaklarıma tesadüf etmesiyle uyandım. Gözlerimin söylemediklerine bağrım inandı. Tüm kaslarımda bir zorlamayla koşturuyordum evde. Yola dair bir fikrim bile yok fakat ne giyeceğimden her şeyimle eminim: Sanki yıllardır bunun için çalışıyor, bunu düşünüyordum. Her şeyin nasıl olması gerektiğine dair rakik fikirlerim vardı yani. Sonra nefesim adımlarıma yetişmeden dişlerimi fırçaladım, laf olsun diye bir çanta hazırladım falan. Fakat her fırsatta da camdan göğü gözlüyordum, hâlâ zamanım kalıp kalmadığını anlamak için. Zamanımın aylar önce dolmuş olduğunu en içten inkarlarımla içime aceleci bir ümit salınıyordu gördüğüm her kızıllık, morlukla. Sonra attım kendimi dışarı.
Kahrolası plaza hayatı. Tümden koptu gökyüzüyle rabıtam. Ekrandaki sayı muttarit azalırken içimdeki rahatsızlığı anlatamam. Günümü çalan tüm şeytanlara buğzediyordum beni nelerden alıkoymakta olduklarını hatırlarken. Öyle ya, kendimce ciddiye alıyorum bayağı gün batımlarını. İçimde yani yalnızca birkaç disiplin kırıntısı kalmıştı, başladığım yolculuğu tamam etmekte bir anlam gören. Sonra kapı açıldı yavaş yavaş.
Şarkının mutsuz yerlerindeyiz bak. Herkesin bardağını izleyip telefon rehberini düşündüğü. Anneannemin numarasını hâlâ silmedim. Bütün gün çaydanlık aradım geçen gün. Başka bir şehirde çünkü onun bana hediye ettiği porselen olan. Sonradan öğrendim, benden yaşlıymış Allah'ın çaydanlığı. Ona siktirboktan isimleri olan İngiliz çayları alamadım. Demlemeyi bilmiyorum zaten. Üsttekine göz kararı birkaç kaşık çay koyar, üstüne kaynar kaynar sular döküp alttakinde de biraz su tutardık işte. -Neydi o zıkkımların adı be? Üsttekine çaydanlık, alttakine demlik mi deniyordu? Yok saçma oldu böyle... Sorardım böyle saçma sapan şeyleri işte ona, bilirdi o.- Numaramı silmiş olanlar var bir de. Onu da anlamadım ki zaten. Bende de senin numaran yok, aferin, nedir yani? "404 Emin Şahin Mektepli" "Biliyoruz olum senin ismini." Biliyorum bildiğini, hoşuma gidiyor sahte nizamlar. Sırıtma hoca, şaka yapıyoruz burda, ciddi bir şey bu! Tabii demiyorum böyle laflar ama aklımdan geçmiyor değiller. Hocam sen gördün mü be nerede yanlış yaptığımı? Hangi iki soruyu doğru yapsaydım doğru olacaktı hayatım? Çok çok konuştunuz yıllarca; hakkınız var, beni de susturmadınız hiç, amenna, ama doğru laflar edin artık bir sefer olsun: Hocam, hanginiz söylerse artık, yahu ben nerede yanlış yaptım?
Yazmıyorum anasını satayım günün gerisini. Benden dinlemeyin şarkının şakrak kısımlarını
***
Tamam, biraz daha iyiyim; devam.
Ben de onculayın yavaş yavaş adımlarla sokağa ulaş/tım. İçime selis bir insicamla akıp şu mücevvef gövdemi doldurdu sanki dışarının renkleri. Yavaş yavaş taş/tım. Hayran bakışlarımı cevaplayacak alakayı yerde göremedim tabii. Bermutat çevirdim gözlerimi. Öğrenmekte olduğum bir dilde unutulmuş virdler fısıldanıyordu uzak adalarda. Benim olması gereken adalarda. Benim olmam gereken adalarda. Olunamayacak adalarda. Farkında değildim, koşmaya başladım hâlâ uşaklık hevesiyle başımda. Yalnız iki tekerlek eksik tabanlarımda. Düşlerimdeki hasret terk etmemişti bacaklarımı: Koştum! Yetişecektim o adalara adeta.
Koşmama müsaade edilmesi yeterliydi şehri aşmam için. Fakat elimden alındığı hâlde heveslerim, beni yerde beklemeyin.
7 Eylül 2023 Perşembe
Arnavutköy'e Doğru ve bir Zeyil
1 Eylül 2023 Cuma
Toz Kalktı
Evde bir yaprak buldum:
2023 ağustos
21 yaşında falanım fakat şu zamana kadarki en ilginç ağustos ayımı geçirmiş olabilirim. Hevesler, dostlar, eğlenceler; sonra ithamlar, kırıklar; dön geri sonra yeniden planlar, bırakınız bir kenarda dursun yalanlar; şimdiyse yeniden hevesler, çocuk umutlar.. Sonunda döndüm evime ve bu aralıkta yazdığım birkaç şeyi ekleyeyim buraya:
7 Ağustos 2023 Pazartesi
Kibirli Fıçı
Belki de "Akşam Şiirleri" diye bir sayfa eklemeli ve artık karaladığım her şeyi oraya kusmalıyım yalnızca. Hem gerçeğe sadık olur böylesi hem de samimi. Gerçi kimse merak etmiyor derun-u samimi.
** ya, editörlük falan da yapmıyorum. İlk ve en ham hâliyle işte:
İlginçlik mi gariplik mi bilmiyorum ama o kabilden bir şeyler bulunur eğer aranacak olsa bu şiirde. Bazı noktalarda cümleyi kurmaya başladığım şekilde bitirmedim mesela. Peygamber kompleksimden de olabilir, yazdıktan sonra "Ulan tam doğru hissettirmiyor ama sanki böylesi daha layık hâlime." dediğimden de. Almanlar "machine"in son harfini telaffuz ediyorlar bu arada normalde ama başlarım onların şivesine, benim şiirim bu.
Böyle oyunlar oynadığım zaman kendimi çok bilmiş bir diyojen gibi hissediyorum. Platon'a pandik atan mahallenin delisi. Köşeli fıçısında, yarısı küfür ve zaten anlaşılmaz cümlelerle söylenip duran bi' adam.
Kamus Çalışmaları - V Harfi
Evet, orijinal baskısından değil, elime bir şekilde geçen berbat bir latinize edisyondan çalışıyorum; o yüzden bu kayıt vav harfini değil v harfini havi... Kendi kendimi yeteri kadar tazip ettiysem başlayalım:
vicdan: Muhteşem bir şekilde mana-yı asliyesi "wcd" kökünden "bulma"! Modern anlamıyla iştikakının ilgisizliğini bir yana bırakırsak bile hâlâ müthiş ilgi çekici bir bilgi olarak bizi bekliyor ki bildiğimiz modern anlamı sonradan gelişmiş! Kamus'a düşülen notta bu anlamın "Kalple hissetme, duygu" anlamından alındığı ve "Fr. Consience yerine kabul olun[duğu]" yazıyor!! Yani ki "Batı dillerinde gönül bile diyemezsiniz!" diyen Türklerin daha geçen yüzyıla kadar vicdanları yokmuş!!!
vazıhaml: Bu aslında o kadar komik değil çünkü hamil kelimesinin yan anlamlarından biri zaten "gebelik" imiş. Fakat bunu bilmeden bakıldığı zaman lügat anlamı "doğurmak" olan vazıhaml terkibinin literal olarak "yük koymak" diye çevirilebilir olması yeterince komik sanıyorum.
vira: Güncel sözlüklerin ne kadar acınası bir kısmının Kamus'tan intihal olduğunun üzücü bir örneği:
vizite: İtalyancadan geldiğini bilmiyordum. Bundan hoş bir detay olarak: Kelimenin "ziyaret" anlamı verildikten sonra parantez içinde [iade-i vizite dememeli] denmiş, which is fucking hilarious.
vetire: Birinci anlamı "yol, dar yol" verilmiş. Tabii ki "üslup, tarz" anlamında da kullanılmış, zira bu pek sık görülen bir teşmil. Bir adım daha ilerleyip "süreç" anlamı da almış bu güzel kelimemizin anatomideki anlamınıysa şaşırarak öğreniyoruz: "Burun deliklerini ayıran zar"!
vicah: Yüzleşme, yüz yüze gelme demekmiş. Vicahen kelimesi Sözlük'te de bulunuyor ki gıyaben lafının mukabili. Vecih'ten geldiği çok açık ama vezin bana yabancı gelmişti. Sonra şu örneği de gördüm:
vifak: "Hemfikir olma; barış, sulh müsalemet." iyi bakalım... sonra şunu gördüm:
vilâ: "(velî'den mastar-ı sani-i mufaale) Yakınlık, ahbaplık, dostluk müvalat" İşte bu noktada yeni bir vezin öğrenmiş olmakla memnun oldum. Arap gramerini tamamen el yordamıyla öğrendiğim için böyle anlar keyifli geliyor bana. İşte bir şekilde öğrenmiş olduk ki "fi'al" vezni mevcutmuş ve anlamlarından biri "mufaale" ile aynıymış. Bunun muhteşem bir örneği için ikamet, istikamet, kaim, kavim, kayyum, kıyamet, kamet, takvim gibi kelimelerde örneğini görebileceğimiz kwm kökünden gelen "kıvam" ve "mukavemet" ikilisinin enfes ilişkisine bir bakış atmak lazım.
vizr: "1. Yük, ağırlık, bâr. 2. Suç, günah." Teşmillere bayılıyorum yav.
viya: "Dümeni ortaya alarak gemiyi bulunduğu istikamette yürütme, doğru seyir." Çünkü İtalyanca "via"dan geliyor... Tanrım benim kadar sudan nefret eden biri denizcilikten niçin bu raddede keyif alır acaba! Keşke sosyal kontrat müsaade etse de Venedik'te gondolcuya "Avara senyor, alarga!" diye bağırıp bir şey anlayıp anlamadığını test edebilsem.
27 Temmuz 2023 Perşembe
Kriz
Cehalete ve Aymazlığa
Anlamaz ve cahil tavrımı sürdürüyorum. Sözlerimin önemli bir kısmı çalıntı, geri kalanları da ekseriyetin zevkine çirkinlik zerkedecek eğri büğrü inciler kabilinden. Ekalliyetle alakadarım ve inanıyorum bu yamuk duruşum, mide bulandırıcı renk paletim ve diğerleri; tahammül edenlere bir başka kapı açmaktan başka bir şey yapmayacaktır.
Bir porsiyon boeuf tartare. Sakin bir hüzün değil fakat ekolu bir koro Lacrimosa. Varsın inlesin mabedimin duvarları! Zaten titriyordu mümkün olan en yüksek hanenin çeperleri!
Mefailün, mefailün, feul. Bu ritme hemnesak yürür bütün yerin nücumu, taşları göğün! Budur tulu, duyun, budur üful!
Umursamıyorum yani anlamsızlığı.
Attım ben de ipimi/ Varın tutun ucunu
19 Temmuz 2023 Çarşamba
Çocukluk Şiirleri
Yok, böyle olmaz. Bundan sonra içinde bu fikri taşıyan şiirleri bir tutacağım. Şu aşağıdakiyle başlayalım:
17 Temmuz 2023 Pazartesi
Kamus Çalışmalarından
Burada paylaşmam gerekmeyen sebeplerden ötürü görece yoğun bir şekilde Kamus-i Türki ile meşgul olmak durumundayım şu sıralar. Bir akşam oturup örnekleriyle anlatmak lazım bu sözlüğün neden bu kadar abidevi bir eser olduğunu fakat şu an roman gibi okuduğum bir kamus olduğunu söylemekle yetinelim.
Aşağıda Z harfini okurken aldığım bazı notlar bulunuyor. Elimde latinize versiyonu olduğu için dizgisi farklı ama zaten belli bir sıra beklememek lazım:
zaviye kelimesinin tesniyesi olarak zaviyeteyn de verilmiş. Ortada şaz bir durum yok. Demek ki istimali çok yaygınmış.
zir kelimesinin anlamı Sözlük'te verilmiş fakat zeber mevcut değil.
zemin: "Nev-zemin bir şiir" cümlesi "tarz, eda" anlamlarının, "Bu zeminde bir şey yazmalı" cümlesiyse "meal, mefhum" anlamlarının örnekleri!! Ayrıca "zemin ü zaman ile" --> "münasebet düşerek"
zencebe: Frenkçesi Tournure olan meretin ismiymiş ki dilimizde müstamel olmamasına rağmen "bizde başka bir adı olmadığı için bunu kullanmak lazım" imiş. Yürü be üstat, kadınlara mabadlarını büyük gösterecek şeyin adını da sen öğret.
zü: Bu maddenin sonunda "Arapça terkipler çok uzun, buna bir yol bulmak lazım" diye bir bahis var. Verilen örnekler ilginç ama: "'zü'l eyadi'l erbaa' demeyelim de 'çar-dest' diyelim" diyor. Ulan "dört elli" diyelim??
zühul: dalgınlık veya iş çokluğu sebebiyle yanılıp unutma
müzahrefat: süslemek kökünden gelip sahte boya, yaldız anlamlarına geliyor ki dilimizde genel olarak çerçöp, pislik, süprüntü anlamlarına da geliyor
sayvan: sayeban'dan muharref. Her türlü güneşlik anlamına gelmekle beraber özel olarak çiçeklerin "şemsiye"lerine de denir.
mücamaa: cinsi münasebette bulunma ki tam gavurların intercourse dediği bağlamda kullanılıp cima kelimesinin kubhundan kaçınılması hoşuma gittiğinden aldım.
mücamele: cemal'den geldiği açık olup karşılıklı iyi ve güzel muamelede bulunma demek ki bilhassa mücamele-i düveliyye terkibindeki "devletlerin iyi ilişkilerini sürdürmesi" anlamı hoş.
zifos: Rumcadan mehuz olup bu kabilden hemen her kelime gibi sokağa dair olan anlamı "yerden sıçrayan çamur" olarak verilmiş, ki allahım ne güzel laftır yani. "Üstüm başım zifos!"
zıyk: dat harfinin kahrolası yapısı yüzünden bunu dıyk diye okumak da mümkün fakat bana bu telaffuz daha uygun geliyor. Anlamı basitçe "darlık, daralma" olsa da dıyk-ı maişet: geçim darığı, sıkıntısı ve dıyk-ı nefes (sadr): nefes darlığı gibi örnekler ne kadar yararlı olabileceğini gösteriyor.
piramen: çevre, etraf demek. Tevfik Fikret'in içime ilka ettiği bir farsi-perestiş yüzünden çok beğeniyorum böyle kelimeleri. "Kaçar pirameninden bulmayıp bir lahza istikrar"
ihtisar: Kısaltma, anlama zarar vermeden ayrıntıları çıkararak anlatma; matematikte sadeleştirme. "ihtisaren anlatmak" "kısaca anlatmak"tan daha manalı bir ifade sanıyorum.
zerk: Bu kelimenin enjeksiyon anlamını yalnızca 20. asırda kazandığını ve bu zamana kadar asla bu manada kullanılmadığını öğrenmek beni çok şaşırtmıştı. Kamus'ta anlam olarak sadece "riya" verilmiş, ki Arapçanın hayide tabiatından kaynaklanan bir tesadüften ibaret.
zend: Hayide tabiat derken kastettiğim şeyin muhteşem bir örneği. Lügatte ilk karşılığı "çakmak" ikinci anlamı ise "bilek kemiği"... ULAN NE ALAKASI VAR BUNLARIN?!!
enek: Sanırım bu kaydın ilk Türkçe kelimesi. "Yanağın çeneyi örten alt kısmı" demek. Üf üf de üf yani, bu kabilden kuytu köşe anatomi tabirlerine bayılıyorum.
zefir: Nefes verme olup şehik mukabilidir. "Şehik ü zefir" nefes alıp verme demek. Bunlar lazım olursa diye bir depoda saklanması gereken kelimeler, ki Mehmet Akif'in de bildiği sözcüklerden yani o kadar yabancı da değil.
harikzedegan: Evi, barkı yanmış olanlar demek. Bunun ayrı bir madde olarak alınması İstanbul tarihine dair bir şeyler söylüyor ancak şair adamım ben, beni bağlamaz.
15 Temmuz 2023 Cumartesi
Un Visage Indéfinissable
Ah ah, ne kadar uzun sızlanabilirim şunlar hakkında. Fakat mümkün olan bütün dostlarıma saatlerce ağlandım ve artık yetiyor sanırım yavaş yavaş. Bir züppe kayık üstünde nabeca bir insanlık nişanesi olarak okunan bir kitaptan buldum bu şiirin ilhamını.
Hamiş: Bir arkadaşa göstermek için eğe büke bunu bir de Frenk diline tercüme etmiştim. Neden olmasın, onu da buraya ekleyeyim:
Je suis né aussi pour t'aimer
Dans les feuilles fanées de mon calendrier
Il est lisible que les saisons sont pour être aimé
Je ne connais rien, alors, à la théorie des couleurs.
Mais si le bleu de ton souffle se mêlait au rouge de mon regard, dans notre firmament
Une fille devrait sourire avec ses yeux verts.
12 Temmuz 2023 Çarşamba
Yine bir Şiir Halası Seçkisi
Aksanımın anlaşılmadığı yerler buraları. Hem hatıramdan hem de ekranlardan tanıyorum sokakları. İçimde, çocuksu değil, toy bir ümitle tebessüm ediyorum oturduğum köşede. Kahrolası belediye neden bu kadar uğraşıyor hiç anlamadım sağa sola oturmayalım diye. Halbuki sadece hatırlamaya geldim umutlu günleri buraya. Ve yemeklerini sevip kendilerini tanımadığım şu yabancıları hiç de kirletici bulmuyorum meydanın etrafında. Onlar tavaflarına devam ededursunlar, bazısı Arafat'a çıksın... Ben iyiyim burada. Benim yalnız hayaller oynuyor piş-i nazarımda, görmüyorum ki onları.
Görmüyorum etrafı... İlginç bir nokta bu, yazamıyorum ama uzun zamandır. Orsay'da Scheelandschaft'ın karşısında durdum uzun sayılabilecek bir süre. Vallahi gezginin ayak izlerinden başka bir şey görmedim.
***
Ben Yahudi olmayışıyla övünen şairlere benzemem, notlarımı onların alfabesiyle almaktan telezzüz etsem de; o yüzden şiirlerim sanki son şiirimmişçesine işlenmiş değiller. Akdenizli çılgın denizcilerin inşa ettikleri şehirlerin izbe şaşaasında kendime bir küçük köşe bulacak, bürokrasiye buğzedip dış duvarlara dokunamayacak ama daireciğimin içine sıva attırıp boyatacak ve çok güzel yemekler yapacağım içinde. Öyle tabak tabak, masa dolduran yemekler.
***
Tamam, buna şiir demek için hayli bükmem gerek suratımı fakat sahip olduğum tüm arsenalle püskürtüyorum aczimi. Böyle yapmak gerektiğine dair inancım pek kavi; kaçınılması gereken en büyük günah, sanıyorum ki, kibirdir ve içimizdeki en ufak eksikliği bile özenle bulup büyültmek lazım bununla baş etmek için, tekmil çıplaklığıyla ortaya koymak. Karşısında orasını burasını örtmek durumunda hissettiği birine nasıl bir aşk duyduğunu iddia edebilir ki insan, hele de bu kadar sorgu altındayken?!
***
Bunu isyankar bir bayrakta yazılı gördüm bir gün ve şu günlerdeki varyasyoncu kişiliğim tebarüz etti hiç beklemeden. Ritimden emin değilim hâlâ, yani gerek var mıydı gerçekten o küçük, mükerrer eklentiye bilmiyorum. Fakat hem ilk kısmın tıkırtısından zevk alıyorum hem de kıyamıyorum son mısradaki tercümenin zarafetine.
Ve işte bu kadardı bu seçki de. Bazılarınıza muhteşem hayatlar ve yaşamanın zorluğunu düşünemeyeceğiniz derecede yoğun meşgaleler dilerim hepinize!
6 Temmuz 2023 Perşembe
Orsay'da
Onu insiyaki adımlarla takip ettim.
Hiç şüphe yoktu içimde gözlerimden geçtiği vehle doğru yola yürüdüğünden. Yolda neler kaçırdım bilmiyorum, bütün odağım izleğini kaybetmemeye hasredilmişti. Defalarca kandırdı beni, hep olmayan yerlerde sandım güzellikleri; girdiğim kapıların çoğu çıkmıyordu bir yere.
Fakat sonra; mevsim değişti, hava bozdu sanıyorum dışarıda bile, öyle ki duvardan izlemekteydim kar yağışını. O peyzaj boyunca zavallı gezginin her biri yürek isteyen adımlarının yolunun sabırsız bir fırça darbesiyle halledildiğini gördüm.
Bununla meşgul bir zamandır bütün odağım; izleğini kaybetmemeye hasredilmiş, buna bağlıymış gibi ömrüm.
Gezgin bir Varyasyon
***
Bu çok açık ki benim aklımda tekrar edip durmakta olan bir motifin tecrübelerinden biridir. Neyden ne kadar utandığımdan emin değilim henüz. Eğer arsızlığım tutarsa bunları bir "Arayış Şiirleri" başlığı altında toplamak mümkün. Bach'tan bu derece doğrudan etkilenmiş olmam 21 yaşında henüz kocayıp karımadığımı hissettirmesi açısından memnuniyet verici.
-
Bak en güzel ben severim seni senin dilinde Sınırsız, kısıtsız bir sevmeyle Kalemle isimleri öğrenmemiş gibi daha Yıldızların sayılamadığı b...
-
"Zelzeleler ve çığlıklarıyla halkın Handesi hep tezahür eder o hâkin" Dudaklarıdır dağlar dünyanın Ve bir tebessüme teşebbüst...