13 Aralık 2023 Çarşamba

Def Şiiri

En garde! geçiyor işte yine semtimizden:
Boynu dik yakalı, omzu kaşkollu; yürüyüşünde aynı sarsaklık
Mütebessim çehresine aldanmayın, biz onu tek nazarından tanıdık
Duruşunda aynı eğrilik, elinde aynı defterle
Geçiyor işte semtimizden bir tude-yi tehlike!
Bakışlarında bildik bir tarassut, bir tecessüs
Bizi bilebilecekmiş gibi bakıyor kahrolası, yüzsüz!
Mütegayyir, aranır gözleri hayran yine etrafa
Pozu kezzap gibi, her tavrı afi, hepsi caka!
Kurusundan getirin, bir şair az olsun
Mürtetse küfür hakkı, kâfirse ret olsun!
Sonra saf saf oluruz, ağlarız ateşlere
Kafiyesiz sözlerle miller çekeriz gözlere...


Burayı sırf kayıt için kullandığımdan şu dörtlüğü de şiirin kendisine ekleyip eklemeyeceğime karar verene kadar burada barındırayım:

Göklere talip gibi bakıyor fakat aldanmayın o hin
İhtimal ki açık bir pencere gördü, kesin!
Sızmak için, bir şekil aşmak için o perdeden
Yükselir, şairlenir, farkı yok pervaneden!

25 Kasım 2023 Cumartesi

İnsan ölüme doğrudur

Nefesimde dahilimden bir duman
Haricimde bir sehab-ı dekadan
Şehrin şu saf sessizliği çağırırken uzaktan
Ekstremitelerimde gayri munis bir feveran!

Maveradan öğrendiğim ritimle vurur kalbim
Parmak uçlarımsa edna dansa esir
Ondan ki takibi imkansız göz bebeklerim
Yine parmak uçlarım gibi halas napezir

Şiir ve hendesenin mansubunda meskun
Çeperleri yosun tutmuşum
Cera ma cera ve harç olduğunda
Toprağım bari mümbit olsun.

***

Ben böylesi taşmakta iken hayatla
Büyük bir şair gibi, eksik kafiyelerle
Bitecek mi her şey öylece
Daha yirmi bir yaşında?

Belki haklı çıkar babam
Ne kadar alır onu anlamam?
Belki ikna olurum şimdi hemen
Eğnimde gençliğim
hayat yan cebimden düşerken
daha dün yirmi birimden çıkmışken

***

Mutluluğum benim bir düştü gördüğüm
Korkarım ki uyanacağım bir gün

***

This is a man's world, doğru!
Destime dünya sığdı yani
Fakat bileklerimde akan kan
                            sana doğru
***
Muhterem bildiğim lisanlarda
İki gözüm çare değil yalnızlığa
Öyle derinlikle bakmadığımda
Daha, daha yakınım Tanrı'ya

22 Kasım 2023 Çarşamba

Homage to Footnote to Howl

Bir bar sahnesinde, hayal ettiğim, sabırla dinlendiğimi
-Ki birazdan indirileceğim yerimden cebirle
Batılı tarzda, kibar bir cebirle     ve ellerimde çenem veya pare pare saçlarım-
ne kadarına dilim döndü, sayıkladıklarım        var mıydı aralarında gerçek saydığım
    hayır, hayır bu akşam pek saymadım
Ama oturduğumda fabrikanın dışında merdivenlere
    Artık elimde değilken yani boş bir mikrofon stansı     ve bir bok varmış gibi yüzüme çakılmamışken ışıklar        bittiğinde gösteri 
Yine çoğalacak tekilliğim
Sokakta görüp ismini bildiğim    hiçbir piçe selam vermeyeceğim
Soğuktan kollarıma kaçan bir kediyi işmarla bahane edip atkılı kadınları görmezden geleceğim
Bu sokakta insanların sanrılarını gördüm
Bu sokakta tanrıların ağlayışlarını anlattım
Bu sokakta kibirlendim, böbürlendim, yalanlar attım!
Bu sokakta anlayışlarımın ahmaklığını anladım.
Salınan servilere öykündüm, kavaklarla kabaklar sarmaş dolaştılar
            biri birine ittika ederek ara sokağa girdiler.
Bir sanrıya tutulup takip ettim,
    bıdı bıdı adımlarıyla sınavlarını düşünen, eve varınca ıspanağa yumurta kırmayı tasarlayan, haftasonlarını kuzenleriyle geçiren, amerikanca konuşup marksist geçinen     bir han'fendiyi
Elle avait l'air si gentille!
Bir sanrıya tutulup takip ettim...
Fakat yağmurla sokak aksi yönde aktı
Aksi yanında sokağın tekel sırasında çocuklar, sevgilisinin alkolünü kendisi ödeyen beyler, partiden önce prelenmeye çalışan kendi fakir ruhu özgür kızlar
    Aksi yanında sokağın     benim titreyen parmaklarım. 
Ve fabrika merdivenlerinde mağrur bir yorgunlukla oturmuyorum
    gurura dair şeylerimi şirincede bıraktım
Devam etti yağmur, devam etti insanlar        anlamadığım, dahil olamadığım        hayatlar     yaşadılar
Eve döndüklerinde izledikleri şov hakkında neler konuşacaklarını düşünerek içtikleri biraları arasında, ara ara, beni buldu bakışları    "Yazık yahu çocuğa"
Bu türlü bir sürü bullshit'le devam etti macera
Oldu olan, cera ma cera
Ner’de ben, ner’de dünya
Eyne’s sera ve’s süreyya
Ah, ave Maria!
Ave mi madre    
Ave damla    Ave sude    
Ave sabık biraderim ege
Ave ceaser by whom all the oaths are sworn
Ave İsa for whom governments are thrown
Ave Mohammed whose name should not be uttered
Ave the Nameless by whom my mind is cluttered
Ave mi padre, ki bu şiiri ona açıklayamam
Ave suicidium 
Ave    silentium
Ave türkçe
Ave    merhaba    bir daha
Ave çocukluğum










    

3 Kasım 2023 Cuma

.

İskelede buldum onu sonunda
Bedeninden sağlık sızıyordu genç yaşında
Kıpırdamadan içinde büyüdüğü denizi seyrediyordu
                                    ve içinde seyredenleri
Öyle bir denizde seyrediyorlardı ki
                                    sahilinde o
                                                arkasında ben
Elimi omzuna koydum, biliyordun tanındığımı
Değişmedi hiç duruşu
Biliyordum hazır olduğunu
"Korkma" dedim sesimin titreyişini gizleyerek
Gizlediklerime güldü
İzledim iplerle olan samimiyetini
Halat ber halat, yersiz bir talakat
Bildiği dilden mırıldandım dualarımı
Bu kayığa yersiz o düğüm, ilişmiyorum selasetine
Hâlâ konuşmadı hiç, herkes kendi işinde!
"Yeter açıldığımız, artık dönme vakti"
"Belki Babil'de" dedi
"Dişlerinle söyle" dedim "Titrek dişlerinle!"
Azamız maruz yalnız soğuğa
Konuşsak dilimizde korlar, konuşmasak batında
İki mısralık söyledim, mevsim uygun değildi artık
Faş edecek oldu sırlardan o da
                                yok fakat öylesi bünyesinde
İki oktav sustum, tanımıyoruz artık suları
"Korkma" dedim "yeni bir şey yok
"Tut nefesini
"Zaten çıtırdayacak kaburgaların
"Bu cebre yıllarca nasıl dayandın?"
"Kapat gözlerini, görüşünde gerçekler kalsın"
Dalgaların telatumunda duyuyorum yalanlarımı
Dibe doğru ilk kulacı ben attım!
Yarışıyoruz artık beni hızla takip etmesiyle
Hızlanıyor nabzımız çocuk gibi, işte yine oyundayız
Hayır, tek taraflı bir fesih bu, isterse damarlarımızdan gelsin
                                                isterse kan akışımdan işiteyim
                                                yalanları artık duyamayız
Yakaladı sonunda bileklerimden
Göz göze geldik son anda
Yanaklarımızda koşuşkan veletlerin kızıllığı
Ve ciğerlerimizde nabeca tuzla
Huzurla kısıldı göz bebeklerimiz, etrafı kızarırken
Tebessümünün kıvrımından aldım cevabımı:
                                            "Belki Babil'de"
Sonra nabzımız azalıp hareketimiz yavaşlarken
Dudaklarımızdan son kabarcık kurtulduğunda
Açıldı birden gözleri!
Dehşetle,
Esefle...

28 Ekim 2023 Cumartesi

Parc

 Diğer zıkkımları okumayın diye bitmemiş birkaç karalama:


Şehâ bir katre aşkın 'çin sana ömrüm feda olsun
Esaretten inan gam yok bütün hürlüğüm feda olsun
Beğendik pek yakıştırdık nazın üstünde hoş durmuş
Fakat artık tamam olsun, süsün şahım vefa olsun

    Utanılacak bir hâlde şu an bu dörtlük, fakat sanmıyorum ki onu çevirip düzgün bir gazele veya başka bir nevi şiire çevirecek mecalim olsun. Yaşayamıyorum şu günlerde, vezin peşinde koşup bir dörtlük dizebilmem bile mucize. 

***


İsmi meşhur bir parkta
Havanın kararacağı ve kalabalığın dağılacağı bir saatte
Bir bankta yan yana 
Oturan çiftin muhaveresine takılıyor aklım
Kabalığımı bağışlayın
Fakat aksak bir ayakla yaklaşıp gülümseyebilirim size
Sizinse gözleriniz
Ayağıma takılıp geri gülümsemeyebilirisiniz
Ben bunu varsayıp
Gülümsememek zorundayım parklarda insanlara
İnsanlara
Gülümsememek zorundayım
Parklarda

bunun okunmasını tavsiye etmiyorum

    Yaşamakta zorlanışımın ne anlamını anlatabiliyorum kimseye ne de şeklini. Yazmayı da mümkün görmüyorum bu hissi fakat denemek zorundayım. Bir cebir hâlinde bu bahsettiğim zorundalık hâli: Çocukluktan gelen terbiyemin ve içimde, en özümde bulunan inançların ve itkilerin (ya da bu durumda "tut-ku"ların mı demek lazım bilmiyorum) bir sonucu olan bir cebir. Yani ki konuşur gibi, benzer bir bilinç akışıyla fakat sadece cümlemin insicamını takip etmek terbiyesini koruyarak anlatmaya çalışmak durumundayım bu kaburgalarımın sıkışmasındaki mecazsızlığı. Fakat bu zorunluluğa dair şu son lafı edeyim: Öyle bağlıyım ki hâlâ inançlarıma, bu zerrece müslimce değil bende ama, olduğum kişi hâlinde başıma kendi elimden kötü şeyler gelmesi çok uzak ihtimaller, zira birçok siboplar mevcut beni kurtaracak. Ve işte o siboplardan biri bu anlatmak işi. 

    İnançlarımdan bahsetmeliyim belki de: Öncelikle henüz, yani şu yirmi ikinci yaşımı beklediğim günlerde, dört beş sene falan yaşamış olduğuma inanıyorum. Bu inancın sebebi bu yazının amacını aşıyor fakat sonucu şu ki olur da yirmi sene daha hayatta kalırsam şimdiye kadarkinin dört misli daha yaşayacağım var. Bu, müthiş değişimlere, aklıma uğramayacak ihtimallere kapı açan bir oran. Bu tebeddülatın imkanına inanıyorum yani. Ayrıca dört sefer daha yaşayacak imkan varken bunu bir kenara koymak tek taraflı olarak hakkım değil. Sonuçta benim kimliğimin devamı olsalar da gelecek benler benden başka şeyler ve onlara karşı bir sorumluluğum var. Bir insanın varlığını görmezden gelmekten ibaret olan "ghosting" kavramından bu kadar midesi bulanıp insanın insana yapabileceği en ahlaksız şeylerden biri olarak bunu görürken kendi gelecek benliklerimin varlıklarına dair ucu keskin laflar etmek haddime değil. 

    Yani değişeceğine inanıyorum bir şeylerin, daha doğrusu değişebileceğine, ve şu anda iddiamı değişeceği yönünde oynuyorum. Peki bir şey olsa da emin olsam hâlimin değişmeyeceğinden; otuz iki yaşında da, kırk iki yaşında da, elli iki yaşında da (o yaşın "gerekliliklerini" karşılamaya devam ederek) hayatımın şu ankiyle aynı olacağından emin olsam; bu ortalamanın gayet üstündeki imkanlarla yaşadığım muhteşem hayatın aynı şekilde devam edeceğini kesinkes bilesem; özgürlüğümün hiçbir cebirle kirletilmediği ve finansal, fiziksel, siyasal, kültürel bütün sınırlardan azade bir esaret tanımazlıkla telezzüz ettiğim hayatımın benim önemsediğim özelliklerinin değişmeden aynı şu anki gibi devam edeceğini yakinen bilsem devam edebilir miyim yaşamaya?.. Bunun cevabını kesinkes bildiğimi söyleme imkanının ruhumda gerçekten de mevcut olduğunu bilmek, işte bu öyle korkutuyor ki beni...

    Belki de bu hipotetik cümleyi kekelemeden telaffuz edebilmektir benim "yaşamakta zorlanıyorum" derken kastettiğim şey. Belki de dehşetleri nörofizyolojik nöbetlerimi aratmayan tutulmalarım tam da bundan neşet etmektedir. İşe yüzeysel bakacak olursak öyle değil tabii: İki esrik laf ederek sizi bile ikna edebilirim hissettiğim aşkın gerçekten de nabzımdaki teklemeleri gerekçeli kıldığına! Allah aşkına bakın şu güzelliğe... Sesimin titreyişini görmediğiniz, şirin entonasyonuma ve hayran bakışlarıma aldanmadığımız (aman işte söyletmeyin, ağlayışlarımı duyamdığınız) mısralardan tahayyül ediniz şu söylediğim şeyi ve hak vermeyiniz bana eğer elinizdeyse!.. Onun bir katre aşkı için bütün hürlüğüm feda olsun! Bir avuç çöl şaşkınından dünyanın en yüksek medeniyetini yaratmış bir övünç ve kıvançla sarayım tesettüre defterlerimi ve yalnız onun kulacıklarına çarpmakla gerçekleşsin vezinli sözlerimin özgürlüğü! 

    Hayır, bunun imkansızlığını ima eden her şeyden elimde benzinle nefret ediyorum. En pis, en çiğ, en işlenmemiş tabirlerle ifade etmek hissediyorum bu pis, çiğ ve işlenmemiş hissi. İstemekle olmuyor, bunu biliyordum zaten ve hiç beklemedim. İnanmakla olmuyor, bunun ihtimaline her zaman bir noktada inanmak istedim ve hâlâ istiyorum (hem anneannemde bir sefer işe yaramıştı bu) ama inanmak istemek hâlâ kâfir ediyor insanı! Çalışmakla olmuyor. Buna tahammül edecek şeyler yok benim havsalamda. Bunu asla öğrenmedim büyürken. Çözülmesi mümkün her sorunu aşacağıma dair içimde kesin ve lekesiz bir inanç var. Her ama her şeyi çözebilirim, hatta bunu çocukça kanıtlama çabasına dahi girebilirim yaşayabildğim bir günde bana tesadüf ederseniz eğer. Fakat bu benim çözemediğim ve görünüşe bakılırsa çözülmesi mümkün olmayan bir sorun. Ben bunu çözmeyi öğrenmedim. Eklemlerimi dişlemekten başka bir şey gelmiyor elimden, allah kahretsin! Bu çığlığın çiğliğinin hiçbir değeri yok, allah kahretsin! Hiçbir duam alaka görmüyor, şu beddualarım dahil; allah kahretsin!..

    Bunu çocuksu, yok, çocuksu değil, aptal ve toy bir yakarış addedin, ey, benim tanınmaya değer bir insan olma ihtimalim yüzünden buraya düşenler. İkna edemediğim insanlara katılmanızda hiçbir sakınca görünmüyor sizin de, zira etrafındaki herkesin mümkün olan en iyi hâlinde olduğundan emin olmak dışında kalbinden bir emel geçmediğini söyleyen bu herifin vaatleri hiçbir yere varmayacak gibi görünüyor. Herhangi bir emeli hiçbir yere varmayacak gibi görünüyor. Bu herif, büyürken öğrendiği değil ama gördüğü şeylerden olarak, yaşayamıyor gibi görünüyor. 

    Sallantıda umudum. Ve bu umudumdu, düşecek yerim. 






23 Ekim 2023 Pazartesi

Blog Tekerrür - İ Harfi

     Hocaya yakalandık... Mecbur devam ediyoruz:

icare-i muaccele: Acele ettirilen, yani hemen verilmesi gereken kira,

icare-i müeccele: Tecil edilen, yani ileride verilecek olan kira... "Gah bir nokta sukutuyla gözü kör eyler." (Tabii bu ikisi arasındaki fark eski harflerde icamla ilgili değil ama olsun)

ifrat: "Yunanca terimlerde "hiper" veya "poli" lafzıyla ifade olunan manayı tercüme etmek üzere terkibata girer --> ifratı his : hyperesthésie, ifratı tagazzi : polytrophie.

iftikar: "büyük ihtiyaç" anlamından sonra verilen örnek cümle "Lisanımızın arabiye iftikarı vardır"... doru

ihtirak noktası: Kamusta "Güneş ışınlarının toplandıkları nokta" denmiş fakat Lügatte "Bir maddenin yanması için gerekli sıcaklık derecesi" denmiş. İlkinde "eşia-i şems" lafının doğrudan "ışın, light ray" anlamına gelmesi mümkün ama anlam kayması müthiş.

incizap: "Gravitasyon" anlamı verilirken "indifa ile beraber esası muvazenei kainattır" demiş. Kahrolası Aristo, hâlâ genç dimağlarla cimada!

istasyon: "Mevkıf kelimesi varken istimaline ne hacet?"

istilzal: "Gölge altına girme" demek, ki yapısına bakıldığında aslında o kadar da şaşırtıcı değil. yine de "istif'al" babının verdiği anlamlar benim bildiğim başka bir dilde replike edilmesi kolay olmayan güzellikler çıkardığı için pek hoşnut oluyorum bazılarıyla.

istimzaç: "Nabzını yoklamak" yani "Bir kimseye bir şeyi açıkça ifade etmeden önce ne tepki alacağını dolayısıyla anlamaya çalışmak" anlamına geliyor. "mizaç" kelimesinden aavamca üretildiği söylenip "lüzumuyla beraber galattır" notu düşülmüş. E ne diyelim üstat?

istiktar: İnanılmaz bir madde, "İmbikten geçirmek (yani damıtmak) ["taktir"] daha doğru ve fennidir".!!! Üstat "Anlamları aynı ama şu kulağa daha bilimsel geliyo sanki..." demiş.

istidrak: Asıl anlamı "yetişme, nail olma" imiş fakat belli ki insanlar "anlamak" manasında kullanılıyorlarmış ki bunun galatlığına dair bir not düşülmüş. Tek başına ilginç bir örnek değil ama nereden geldiği düşünüldüğünde insanların "idrak"tan -Arapça'nın aslında bulunmayan bir şekilde- "istifal" babında "istidrak"ı getirmeleri, onların bu dille bilinç dışı bir düzeyde ne kadar haşır neşir olduklarını ortaya koyan güzel bir örnektir sanıyorum.

inkıta: "kesintiye uğramak" anlamı imruz dahi malumdur. Ayrıca "herkesten kesilip uzlete kapanma" gibi bir anlamı varmış ki gayet ilginç

infial: "gücenme" anlamı meşhur. İkinci anlam olarak "Fiil mukabili ki ruhun kabul ve mutavaat ettiği her nevi tahavvülat ve tesserüatı şamildir Fr. Passion" verilmiş. ha? Türkçe'nin felsefe dili olarak ele alınması doktara tezleri hak eden ve fakültelerce insanın hayatını adamasını gerektiren bir mevzu. Fakat sıçtımın üniversiteleri gavurca veriyior eğitimlerini. Aferin.

geğrek: "Kaburganın altı, öksüzce". Öztürkçe anatomi tabirlerine ba yı lı yo rum.

intan: "Mikrobik hastalık" demek. Yapmıyorum milliyetçilik.

indab: "(Yara) iyileşip izi kalma". Bu tür kelimelerin, özellikle şiir dünyasını fakat genel olarak insanın fikri varlığını ehem bir ölçekte artıracağına olan inancımı sanırım yeteri kadar iyi ifade edemiyorum... Aman, arif olan anlar.

ittikan: "yakin"den "bir şeyi gözüyle görmüş gibi bilme"

işar: "Yazı ile bildirm" --> işarı ahire değin: "until further notice"


    Arasam daha bulurum ama sanırım yoruldum biraz bu formattan. Anasını satayım makalenin kendisini yazmaya da bir türlü başlayamıyoruz ki...




19 Ekim 2023 Perşembe

Değil

Ben burada sadece şiir paylaşacağıma dair bir söz vermedim...    





Sonra içinden şiir çıkmayacak bir melodiye tesadüf ederim
                                                                   tozlu bir dosyada
Gözlerimden ismini telaffuz edemediğim şehirler, gözümden
                                                                adalar geçer gözümden
Çocuk bakışlarım yorulur dudaklarım büzülürken
                                                             bebeklerim kısılmakta
Bir amacı vardı sallanan saçlarımın o günlerde
                                                    olmayacak duamın namazına rüku
Kırılacak heveslerim, kırılacak kalpleri; ah Tanrım,
                                                nabızlarım arasında kırılacak kaburgalarım
Ne güzel yürürdük gönlümüzde sıcacık bir heyecan
Burnumuzda dilimizden yapışan bir kızıllık vardı
Hepimiz çok güzel, hepimiz dimdik basardık
                                            defterlerimiz muntazaman anı doluydu

10 Ekim 2023 Salı

Cami

Gazze'de bombalar patlamakta
Fakat 
çimenlere oturmak mümkün hâlâ

Ve hâlâ
günün son ışıkları
batıdan parlamakta

***

Uzandım tuttum ipin ucundan
İskender'in darbesi beni ıska geçti

***

Peltek gırtlaklarıyla bana muntazırlar
Sanmıyorum ki bana muntazırlar
Islak imza, tarihli kuşe kağıtlar, dokümantasyon...
Evet, evet onlar buna muntazırlar

Bu sonuncusu pek oturmadı ama yine de dursun burda. Yabancı değilsin zaten aramızda bir harfin lafı olmaz...

6 Ekim 2023 Cuma

Verba Memoranda

Çingenenin avucumdan okuduğu şiirlerde aşina bir hava
Tuttum elinden, sürdüm onu manzaraya
Eğil öne, dolu gözlerle bana
Ümitsizliği fısılda

Gözüm açıldığında hâlâ orada olacak mı acaba?
Hayır, dedi, Bosfor akacak valsinizin arasında.
Belki Bağdat'ta buluşur bedenlerimiz,
Dedi, Tanrı katında birkaç dakika.
Dedim, yoksa eğer yollar, nefesim hayli kavi!
Dedi, hele dur bakalım daha...

Bense hayattayım hâlâ
Ümitsizliğim, ve aşkım boyunca

Bu dediklerimle hafifledi esintinin tesiri
Yola çıkmam gerek şimdi, güneşi kaçıracağım yoksa

5 Ekim 2023 Perşembe

Rücu

    İsmini doğru hatırladığım hemen kimseye denk gelmek istemiyorum şu sıralar. Ve, hatırlarsanız, bu blog benim bu kabilden şeylerden ritmik sızlanmalarımın medrecidir. 

***

Tesadüf edebilecek hiçbir şey tesadüf etmedi
Bir kör kurşun hariç

***

Dudakları dikilmiş bir adamın
sözleri bir böğürtü
hâlinde çıkmak
zorunda 
değil
mi?

Eğer
karanlıkta
yüz ifadelerim
belli olmuyorduysa size
yalabık bir ateş yarattım ben de!

2 Ekim 2023 Pazartesi

Toplam

     Bu blog benim türlü kelime listeleri boca ettiğim bir blog değil!! Şair adamım ben! Ah, hayır... Hayır kendimi tutamıyorum uooauaaa aşksdfşakdf:


melahat / milahat: İki telaffuz da aynı yazılıyor ve aslında bir kadın adı olarak da kullanılıp "şirinlik, güzellik" anlamına gelen ilk versiyon ikincisini de refere edebiliyor. Fakat milahat telaffuzuyla biraz daha özdeşleştiği anlaşılan bu ikinci anlam "gemicilik"!! Ah, Arapça, ne beklenmedik sırların gizli derununda!

ceride: İlk anlamı çok garip ve ilginç ama yazmak zor geldi. Sonraları "gazete" anlamını kazanmış fakat Kamus'un yazıldığı zaman dahi "hemen hemen metruk" imiş. Dolayısıyla Lügat'ın bunu mağruren bu anlamla dercetmesi hak değil diye düşünüyorum. En azından diğer bazı maddeler gibi (eskimiştir) kaydı düşülmeliydi. 

gazel: Istılahat-ı edebiyeye müteallik anlamı malumdur. Başka bir anlamı ise "Sonbaharda ağacın üstünde kuruyan ve dökülen yaprak" imiş. Allah'ım, ne lisan be!

nesiç: Dokuma işinin adı. Anatomideki kullanımının "nesc-i asabi" ve "nesc-i adali" gibi örneklerde görüldüğü üzere bizim bugün "doku" dediğimiz şeye karşılık gelmesi, Öztürkçe terimlerin nasıl türetildiğine dair bir şeyler söylüyor olsa gerek.

gars: Ağaç dikmek demek. Evet. Ağaç dikmek. Yetmediyse "sağ elle ağaç dikmek" literal anlamıyla gars-ı yemin terkibinin de "emek verilerek yetiştirilen şey" mecaz anlamını kazanmış olduğunu not düşmüş olalım.

gavamız: Kolay anlaşılmayan, güç ve karışık şeyler; incelikler, sırlar gibi anlamları var. Yaz bunu güzel laf.

begayet: Zevk-i lisaniyemi Fikret'ten tevarüs ettiğim için böyle lafları çok lazım ve hoş buluyorum. Doğrudan "until the end" demek, yani ki "gayetle", ve Türkçede kullanımına bir örnek Lügat'te "Her kim gurura meyl ede şeytan-şebihtir/ Hoş görmemek cihanı begayet kerihtir" şeklinde verilmiş. Ben de bunu ancak kendi kendime konuşurken kullanabileceğim kelimeler listesinde zihnimin bir köşesinde saklayayım.

gazir: Çok, bol, gür demek. Ama süt ve su için. Evet... Sadece o ikisi için...


Temme, dağılın artık.

20 Eylül 2023 Çarşamba

Temme Harfü Te

     Tamam tamam, temme!


küsuf: Güneş tutulması ve

husuf: Ay tutulması. 

kifaf: Lügat'te "Yaşamaya yetecek kadar rızık" denmiş. Muhit de "nâsa ihtiyacı keff ve meneyleyecek kadar rızık ve maaşa ıtlak olunur" demiş. Kifafı nefs olarak kullanılıyor daha çok.

kata: Sami "dilimizde aynı anlamda katar kelimesi varken şivemize uymayan bu ecnebi lafları niye kullanıyoruz ki?" diye soruyor. Ben de sürekli bir elim çenemde "Abi ne gerek var bunlara..." modundayım. 

töz: Bunun için Kamus'ta toz'un galatı olduğu söylenmiş. O da bugün "kulak tozu" lafında biliniyor. Yani bizim felsefecilerin "Varlığın asla değişmeyen cevheri, künhü" falan anlamında kullandıkları kelime aslında "kulak arkasındaki çukur yer" demek :p

ımızganmak: Lügat'te "uyuklamak, ayakta uyur duruma gelmek" ve "(ateş) kararıp sönmüş gibi bir durum almak"denmiş. İngilizcesi smoulder olur ki mmhh.

yülümek: "Tıraş etmek, fazla tüyleri kazımak." Bunun gibi anadolu Türkçesi fiilleri çok hoşuma gidiyor.

tülemek: "Tüyleri dökülmek, tüy değiştirmek." Anifül beyan ile aynı kabilden.

mükarebe: Kibirlenme demek aslında. Fakat özelleşip "Bir tartışma veya münazarada haksız olduğunu bildiği halde sürekli konuşarak muhatabını alt etmeye, susturmaya çalışma" anlamı kazanmış. 

15 Eylül 2023 Cuma

Kamus Çalışmalarından - T Harfi Serseri Serbest Stili

     What a summer! Nedir bu sinemdeki duygular bes! Muhteşemeden ama vasien mahdut bir temevvüç halinde tüm hislerim. Belki de telatum demek lazımdı, emin değilim. Çok şiddetli, ilginç bir biçimde müzmin ve mükerrer bir emin olmama hâli içindeyim. Neyse... Şu hâlde familyarize olduğum T harfinden bazı kelimeler:


    tenahnuh: Muhit'te "ıh ıh diye boğazı mükerreren hırıldatıp seslendirmek olur" denmiş, ayrıca "Bunları Vankulu karın gürüldemekle terceme eylemesi ağrebdir" de demiş (some lexicographic drama never hurts hehe). Sami "Boğazda bir şey kalmış gibi yalandan öksürme" notunu eklemiş ki bu Lügat'te de yok. Sami'ye itimat edip ben bu kelimeyi çok sevdiğimi ilan ediyorum. Vankulu bir köşede ağlayabilir. 

    tensuh: Sözcüğün kendisi o kadar da ilginç değil, "Nadir ve kem-yâb ve nefis şey, tuhfe, tefarik" demiş Kamus fakat bundan önceki etimolojik not beni güldürdü: "Fa. ten=beden - suh=hoş --- Yoksa Tr garip ve acip demek olan <tan>dan müştak <tanşug>dan mı mehuz?". Abi sözlüksün sen, bana ne soruyorsun ?!?!

    tenkih: "Bir şeyin fazla ve lüzumsuz kısımlarını çıkarıp ihtisarla beraber ıslah ve temyiz etme." Gayet güzel. Özel anlamı daha bile güzel: "Bir daire memurin ve hademesinin adedini veya maaşlarını azaltarak irat ve masrafı arasında muvazene hasıl etme." Downsizing'in Türkçesi!!!

    temevvüt: Fransızca mortification karşılığı ki gavurcası da hoş lafmış

    temermür: Kamus "Dudakların bila ihtiyar titremesinden ibaret maraz ki ekseriya hezeyanla murafık olur" demiş fakat Muhit o kadar da anlam yüklemeden "ırganmak" demiş.

    telkih: Bayağı bayağı "aşılamak" demek. Evvela bitkilere yapılan aşı anlamı verilmiş, sonra da o dönem gavurların yeni yeni bulduğu vaccin mukabili olduğu anlatılmış. Ne teknikle yapıldığı anlatılmış ki gayet ilkel.

        P.S. Fr. vaccin de Lt. vaccinus, o da vaccus'tan geliyormuş. Yani bizimkinin hayvan kaynaklı aşılara "telkih-i bakari" demesini tanetmemek lazım

    telif: Bunun anlamıyla ilgilenmeyeceğim şu an ama Sami'nin verdiği telif-tahrir ayrımı çok önemli, ben evvelen yanlış biliyormuşum: "telif karihadan yazılmayıp cem ve telfik ve tertip olunan, ve tahrir ise karihadan yazılan kitap hakkında müstameldir; mesela bir sarf veya lügat kitabı hakkında telif, ve sırf mütaalatı havi bir kitap hakkında tahrir istimal edilir."

    telgraf: Birkaç nokta var: Öncelikle bir dönem zürefa arasında telgraf ile aktarılan mesaja "telgram" diyen çokbilmişler varmış, ki Sami buna "malumat füruşane mukallitlik" diyor. İkincisi bu kelimeye bakıp "abi telle aktarılıyo' işte" diyen iştikak bilmez köylüler kendince bu lafı kısaltıp aynı şeye "tel" diyorlarmış, Sami Bey de sakin sakin anlatıyor "Hayır çocuklar, Türkçe'deki tel ile alakası yok, Yunanide uzak demek tele" diye. Sonralıkla "telgraf çiçeği" diye bir çiçek adı varmış. Ulan Şemseddin Sami 1850 doğumlu, Türkiye'de telgrafın ilk kullanıldığı tarih 1855; ne ara çiçeğe telgraflı ad verdiniz?? Sonuncusu hoş nokta da Kamus'ta böyle gavurcadan mehuz lafların sonuna hemen hep bir Osmanlıca karşılık gösterilmesi. Bunda da uzun uzun telgrafın ne menem bir şey olduğunu anlattıktan sonra, sanki millet anlayacakmış gibi, "dur-nuvis, târ-ı berkî" demiş. Adam benimle flört ediyor gibi hissediyorum "Fransız gibi telgraf demeyelim de Arapça 'yıldırımsal tel' diyelim" dediği zaman. Şapşik ya

    telefon: Buna da "dur-şinev, nakil-i seda" demiş gadasını aldığım.

    tehekküm: "Zahiren ciddi, hakikaten hezelden ibaret bir surette istihza etme." Bu gibi kelimelerin dilde kalmasının neden müthiş önemli olduğunu anlayan, bunları kullanacak insanları fonlayabilecek kurumlar olaydı... Ah benim öksüz Türkçem.

    tefsire: Bu bayağı ilginç bir tıp kelimesi. "Tabibin hastanın idrarına bakması, idrarı muayene etmesi" ve "muayene olunan idrar" demek. hehe

    tefrid: İlk anlamı "fert"ten müştak ve biraz sıkıcı, "Dünyadan ayrılıp yalnız allah ile meşgul olma" demek. Fakat teknik terim olarak "(elektrikten) yalıtmak" demekmiş. noice

    tefakkud: Hem yapısı hem anlamı nedeniyle sevdiğim kız cümle içinde kullansa kalbimin tekleyeceği kelimelerden. "Orada olmayan birini sormak" demek. Lügatlerde "iftikad" ile hem-mana gösterilmiş ama sanırım son dönem Türkçe'sinde maddebaşı verdiğim bu özel anlamı kazanmış. 

    tecerru': Gözlerime inanamıyorum sayın seyirciler! Şimdi kurulun koltuğunuza, bir hikaye anlatacağım. Yüreğime de dilime de müthiş bir özlem duyduğum ihtiyari ama elemli gurbet günlerindeydim. Elimde telefon, önümde bir şişe şarap ve dilimde aşk... Öyle sınırlanmamış, öyle çocuk ve öyle cüretkar bir aşktı ki bu kimseciklerin bilmediği kendi lisanımı yaratıp o lisanda sevmek istiyordum. "Öyle anlamam gerek ki seni ve öyle anlamalısın ki beni!.. Dünya halklarının evvelen tesmiye etmediği şeyler bizim için alelade laflar olmalı. Sayfalarca anlatılacak şeylerden biz iki kelime ile bahsedebilmeliyiz birbirimze." ve benzeri türlü tiratlar sonucunda tahrik edildim bu kabilden bir kelime uydurmaya ve o gece söylediğim kelime "Şarap şişesinden servis yapıldıktan sonra şişenin ağzında kalıp yavaşça aşağı doğru süzülen damla" anlamına gelmek üzere, tamamen mabadımdan uydurduğum, "liln" kelimesi idi. Şimdiye kadar bu artık damla ile ilgilenmiş bir kültüre tesadüf etmedim fakat Araplar "cür'e" kelimesiyle buna gayet yaklaşmışlar. İlk anlamı basitçe "yudum" ki tecerru kelimesi de bundan müştak olup "yudumlamak" demek, ama ikinci anlamı "şişenin dibinde kalan son yudum". Ah gençliğim! Ah aşklığım!

    tavuşmak: Ortak kökmüş. İsim hâli "Ayak sesi, yürüyüş sesi" ve fiil hâli "Ayaklar pek az patırtı edecek surette yürümek, tıpış tıpış yürümek" olarak verilmiş. Çocuk veya sevgili dilinde kullanılabilir sanıyorum. 

    tav: İlk anlamı kumardan, geçiniz. İkinci anlamı Garp dillerinde "toast" diye bildiğimiz şey. "tav kaldırmak" proposer un toast

    tatlı su frengi: "An aslin Memaliki Osmaniye ahalisinden iken başına şapka giyen Frenk mukallidi." hehehehehe. 

    tashif: Lügatte "yanlış yazma, ibareyi bozma" gibi bir anlam verilmiş. Sami de tahrif ile arasındaki farkı anlatırken ilkinin hem manayı hem lafzı tağyir ettiğini, diğerininse yalnız lafzı tağyir edip manaya dokunmadığını söylemiş. Fakat İslam uleması diğer kitaplardan bahsederken "muharref İncil, muharref Tevrat" vesair dediği ve bundan kasıtları kesinlikte bir tegayyür-i manevi de olduğu için bence bu fark artık sakıt olmuştur.

    tasavvurat-tasdikat: Valla bir halt anlamadım tam olarak ne olduğundan ama bu ikisi de mantık ilminin iki farklı sınıfıymış. İlki önermelerin zihinde oluşması ve teorisinden, ikincisi de bundan sonra o önermelerden hüküm çıkarmakla ilgili gibi geliyor şu an bana, ama güvenmeyin bu lafıma.

    tane: Bu kelimenin "adet" anlamında yalnızca gayri zi ruh şeyler hakkında kullanılması gerektiğini söyleyor Sami Beğ. Hatta bunun aksine de galatı fahiş deyor.

    tamamiyet: Arapça kurallarına uymadığına dair bir araba söylendikten sonra verdiği örnek ve asıl o örneğin Frenkçe karşılığı çarpıcı: tamamiyeti mülkiyye = intégrité territoriale!! Intégtiré kelimesinin Türkçe'sine "tamamiyet" denebilir madem!

    talas: İlk anlamı "dalga", geçiniz. İkinci anlamı "İpek gibi beyaz ve yumuşak şeylerin karışıp kabarması, kabarık", üf. Ayrıca etimolojisi hakkında "Yunanca deniz demek olan talassa'dan mehuz zannolunmuş ise de baiddir" demiş ama hastirsin ordan, belli ki Grekçe bu laf.

    taklit: Birini taklit etmek ile birine taklit etmek laflarının ikisinin de cari olduğunu fakat aralarında fark olduğunu söylüyor. "Mefulün ileyh ile iktida, ve mefulün bihle bir şeyin sahtesini veya istihza tarikiyle tıpkını yapmak demektir" deyor. Yani "birine taklit etmek" ciddiyetle onun gibi olmaya çalışmak, "birini taklit etmek" ise taşak geçmek demek.


    Güzel bitirdik. Dağılın şimdi, yoruldum



Kamus Çalışmalarından - T Harfi Part 1

    T harfi beni mahvetti, tedmir etti; tebah oldum.. Ulan bir lisanda "helak etmek" anlamında 5 kelime olur mu? Neyse, parça parça yayımlayacağım bu harfin notlarını. Bu da üzerine çok az uğraşılmış ilk kısmı:



     taammüm: İlk anlamı "Umuma ve cümleye ait olma/ yayılma" ki şaşırılacak bir şey yok. Düşülen muhteşem nottansa Arapça asıl anlamlarını öğreniyoruz: "Arabide başlıca 'imame'den sarık sarma ve 'amm'dan amca olma manalarına gelir." Our magnificent bastard tongue!


    taassup: Anlamlarda bir ilginçlik yok. Yine Arabiyle farkı anlatan notu ekliyorum: "Bu kelime Arabide başlıca ... asabiyet-i milliye manasıyla müstamel olduğundan, memduh; ve lisanımızda ise en ziyade ... Avrupalıların Fanatisme tabir etitkleri meal ile kullanıldığından mezmumdur."


    taayyün: Üçüncü anlam olarak "ayan sırasına geçme, kesb-i itibar ve haysiyet etme" verilmiş ki "lisanımızın muhteriatındandır". Türkçenin arabiye parmak çektiği her örneği beğeniyorum.


    tabaat: Akşam akşam çok küfrettim bu maddeye. Böyle bir kelime yok, tıbaat olacak o.


    tababet: Bu da Türkçede var sadece. Arapçada tibabet varmış ama anlamı farklıymış. Emin bunu umursamamış.


    tabeserahu: Bu kabilden arabi terkiplerin bitişik yazılması gerekir sanıyorum; yoksa "tâbe serâhu" yazardım. "Toprağı iyi ve pak olsun" demekmiş; ben severim böyle dua laflarını.


    tabiye: Kamus'ta "yerli yerine koyup hazırlama, tertip etme", Muhit'te "Askeri yerli yerine yasamak" şeklinde verilmiş ki burdan da "yasamak: düzen vermek, düzene koymak" kelimesini hatırlıyoruz. Yunus'tan "Cümle âlemler üstüne hayr u şerri sen yasadın". İşin güzel kısmı bu kelime o zaman Fransızca'daki tactique kelimesinin tam karşılığı! Bu anlamda örnek Safâ'dan: "Şinasi'nin muvaffakiyetsiz bir tâbiyesi yüzünden aralarına bir düşman gibi girmişti.". Son olarak bugünki "tabya" lafzı da bundan galat.


    tahaffuz: Kendini muhafaza etmek anlamına geldiği açık. İlginç nokta "taarruz mukabili" olması. "Başkasına tecavüz ve taarruz niyetinde olmaksızın mücerret kendini taarruzat-ı muhtemeleye karşı muhafaza ve müdafaa için tedbirli davranmak demek" olması. Bir de bundan gelen...

    tahaffuzhane: Karantina evi

    tâhûn: Değirmen demek. İlginç bulduğum nokta buna "lüzumsuz" kaydının düşülmemiş olması.

    tahzib: "Boyama (Başlıca saç ve sakal hakkında müstameldir." Kaşık attıran kelimelerden.

    tahyir: Basitçe "iki şey arasında muhayyer bırakma" gibi bir anlamı var. Şık

    takanak ->takıntı: "Küçük önemsiz borç" anlamında kullanılıyormuş. Bu anlamda Kamus'ta yok ama çok hoşuma gitti.

    takasur (tefâ'ul): "Bir iş görmeye iktidar var iken görmeme" Allah'ım, bir kaşık daha!

    takaza: "Tediye-i deyn için medyunu sıkıştırma, tazyik" Ulan arapça harbi güçlü lisan. 

    takazzuh: Yahu Türkçe kamus okuyarak nasıl fransızca öğrenir insan?! Bu kelime frenkçede "irisation"a tekabül eden "Güneş ışınlarını çözüp renkleri ayrı ayrı ve gökkuşağı sırasında gösterme" anlamına geliyormuş!









10 Eylül 2023 Pazar

Şerre Avdet

     Güneşin son yalanlarının göz kapaklarıma tesadüf etmesiyle uyandım. Gözlerimin söylemediklerine bağrım inandı. Tüm kaslarımda bir zorlamayla koşturuyordum evde. Yola dair bir fikrim bile yok fakat ne giyeceğimden her şeyimle eminim: Sanki yıllardır bunun için çalışıyor, bunu düşünüyordum. Her şeyin nasıl olması gerektiğine dair rakik fikirlerim vardı yani. Sonra nefesim adımlarıma yetişmeden dişlerimi fırçaladım, laf olsun diye bir çanta hazırladım falan. Fakat her fırsatta da camdan göğü gözlüyordum, hâlâ zamanım kalıp kalmadığını anlamak için. Zamanımın aylar önce dolmuş olduğunu en içten inkarlarımla içime aceleci bir ümit salınıyordu gördüğüm her kızıllık, morlukla. Sonra attım kendimi dışarı. 

    Kahrolası plaza hayatı. Tümden koptu gökyüzüyle rabıtam. Ekrandaki sayı muttarit azalırken içimdeki rahatsızlığı anlatamam. Günümü çalan tüm şeytanlara buğzediyordum beni nelerden alıkoymakta olduklarını hatırlarken. Öyle ya, kendimce ciddiye alıyorum bayağı gün batımlarını. İçimde yani yalnızca birkaç disiplin kırıntısı kalmıştı, başladığım yolculuğu tamam etmekte bir anlam gören. Sonra kapı açıldı yavaş yavaş.

    Şarkının mutsuz yerlerindeyiz bak. Herkesin bardağını izleyip telefon rehberini düşündüğü. Anneannemin numarasını hâlâ silmedim. Bütün gün çaydanlık aradım geçen gün. Başka bir şehirde çünkü onun bana hediye ettiği porselen olan. Sonradan öğrendim, benden yaşlıymış Allah'ın çaydanlığı. Ona siktirboktan isimleri olan İngiliz çayları alamadım. Demlemeyi bilmiyorum zaten. Üsttekine göz kararı birkaç kaşık çay koyar, üstüne kaynar kaynar sular döküp alttakinde de biraz su tutardık işte. -Neydi o zıkkımların adı be? Üsttekine çaydanlık, alttakine demlik mi deniyordu? Yok saçma oldu böyle... Sorardım böyle saçma sapan şeyleri işte ona, bilirdi o.- Numaramı silmiş olanlar var bir de. Onu da anlamadım ki zaten. Bende de senin numaran yok, aferin, nedir yani? "404 Emin Şahin Mektepli" "Biliyoruz olum senin ismini." Biliyorum bildiğini, hoşuma gidiyor sahte nizamlar. Sırıtma hoca, şaka yapıyoruz burda, ciddi bir şey bu! Tabii demiyorum böyle laflar ama aklımdan geçmiyor değiller. Hocam sen gördün mü be nerede yanlış yaptığımı? Hangi iki soruyu doğru yapsaydım doğru olacaktı hayatım? Çok çok konuştunuz yıllarca; hakkınız var, beni de susturmadınız hiç, amenna, ama doğru laflar edin artık bir sefer olsun: Hocam, hanginiz söylerse artık, yahu ben nerede yanlış yaptım?



Yazmıyorum anasını satayım günün gerisini. Benden dinlemeyin şarkının şakrak kısımlarını

***

Tamam, biraz daha iyiyim; devam.

    Ben de onculayın yavaş yavaş adımlarla sokağa ulaş/tım. İçime selis bir insicamla akıp şu mücevvef gövdemi doldurdu sanki dışarının renkleri. Yavaş yavaş taş/tım. Hayran bakışlarımı cevaplayacak alakayı yerde göremedim tabii. Bermutat çevirdim gözlerimi. Öğrenmekte olduğum bir dilde unutulmuş virdler fısıldanıyordu uzak adalarda. Benim olması gereken adalarda. Benim olmam gereken adalarda. Olunamayacak adalarda. Farkında değildim, koşmaya başladım hâlâ uşaklık hevesiyle başımda. Yalnız iki tekerlek eksik tabanlarımda. Düşlerimdeki hasret terk etmemişti bacaklarımı: Koştum! Yetişecektim o adalara adeta. 

    Fakat bir yerde durmak zorundaydım. Yavaşlayışım yalnızlığından hayli memnundum. 
Ama şimdi
Kemiklerime kadar sızı
Kemiklerime nasıl sızdın?

    Koşmama müsaade edilmesi yeterliydi şehri aşmam için. Fakat elimden alındığı hâlde heveslerim, beni yerde beklemeyin. 



7 Eylül 2023 Perşembe

Arnavutköy'e Doğru ve bir Zeyil

Arnavutköy'e Doğru

Kadın oturuyor ve adam 
    yekinmiş tek diziyle ayaktaydı
Kapı açıldığında dudakları hızlanıp 
    işvelerine acalet karıştı
İkisi de hissettirmeden
    sırıtışları kırıştı
Kapılar kapanırken adam
    yakasını kurtarırcasına kaçıştı

Şimdi adamı bırakıyoruz
     kırık tebessümüyle
El sallıyor gözleriyle
    sabır teklif eden bir vazla

Adam 
    ayakta
Ve solarken
    dudakları
Kadın 
    oturuyor
        hâlâ



    Şiir buydu. Aşağıda bulunan zeyil kalp ritimlerimle oynanmasına verdiğim bir reaksiyon olarak bir çocuksu serzenişten ibarettir ve edebi değer iddiası taşımamaktadır. Aslında bu son laf yukarıdaki için de gayet geçerli olabilir fakat kendi kendimle bu tartışmaya girmeye niyetim yok. 





Zeyil

Günde iki kez dürüstlenirim yalnızca
Bir kolum gelişine, diğeri gidişine doğru

Değil mi ki aynı sokaklarda kaybolduk
    güneşi ararken gidişlere fazla sarhoştuk
Değil mi ki aynı yağmurlardan kaçmakla utandık
    sen dil çıkardın bulutlara, ben göz yumdum
Değil mi ki her sözcük incitiyor dudaklarımızı
    fakat sadrımız tarafından mecburuz
Değil mi ki ikimiz de şiddetle yalnızız
    konuşmamak için erken değil mi?

Günümün gerisi eğriliklerden ibaret
Bir kolum gelmeyişine, diğeri susuşuna doğru














1 Eylül 2023 Cuma

Toz Kalktı

    Evde bir yaprak buldum:


Sabah, şairin üzerine saldırıyor
Dudaklarımda çürükler vardı, dağ çileklerinden ötürü




Hangi sembollerle gerçek olunacağını şaşırdım
Hiç savaş görmedim
Yancılarımın çığlıları demirlerden yükselmedi
Dudaklarımda bir yangın
Yalan karıştırmak lazım, para etmiyor araştırmalarım
Kırık bir çerçeve
Belki de tanımamamdı mazeretim, demir çığlıkları
Hiç silah tutmadım
Gerçek sözler değil, tütsü kokusu bunda o hâlde




Dudaklarımda birkaç damla kar
Sözlerimin tütsüsü ondan

---

Dudaklarımda birkaç parça kar
                        birkaç parça kömür
"Bıkmadın mı aynı manzaradan artık?"
"Şu bulutları bitirdim bir bir:
Her seher başka göğerir
Her akşam başka kızarır her bir
                                                   bulut
Her        bir        bulut
Her,    bir
Her,  çok"


"Diyeceğim geldi, diyecektim ki..."
                                                     "unut..."
"Salı bugün, ikinci salı; parasını hazır et kadının"
Masamda bir tıkrıntı
Bir kalış saklı sıkıntı
Göz kapaklarımda ithamlar
Bebeklerimde yaratı, bebeklerimde gök var.



2023 ağustos

    21 yaşında falanım fakat şu zamana kadarki en ilginç ağustos ayımı geçirmiş olabilirim. Hevesler, dostlar, eğlenceler; sonra ithamlar, kırıklar; dön geri sonra yeniden planlar, bırakınız bir kenarda dursun yalanlar; şimdiyse yeniden hevesler, çocuk umutlar.. Sonunda döndüm evime ve bu aralıkta yazdığım birkaç şeyi ekleyeyim buraya:


Kızarmak vardır hâlâ güneşte
Hâlâ ruhumda mevcut bir rüyet
Ki duvarlarda ararım güzellerin aksini
Ki kal'elerle, kulelerle bulurum irtifamı

Pür, durmaz parçalar pırıl pırıl içimde
Zihnimi, ruhumu araştırınca öyle açık ki!:
-Varsın ağlasın ahlaf, amaçları belli,
Belli bir aşk için hepsi, amaçları yok ki...


***

Taşıl sahillerden yeşil dağ tepelerini seyretmeye hevesim var!..

***

Wen suchen Sie?

"Kimi arıyorsunuz?" diye sordu adam
    Kaşları çatık
"Şairim ben" dedim "efendim;"
"Biraz ışık, biraz karanlık."

--

Kış bahçesi teras

Baktığım yıldız mı sakin titriyor
Ya da çeşmimde mi meskun lerziş
Yoksa dünya mı huzursuzlanıyor
Belki yalan bütün gördüğüm cümbüş



***

    Bu aşağıdakini bir şiir olarak değil, sinirli bir veledin serzenişi olarak almak lazım.

Çok güzel şeyler anlatacaktım
Yarım cümlelerim farklı kulaklarda
Davet, ret; terk ve amed
Hikayelerimi benden alamazsınız

Renklerim renkeleriniz değil
Yalnızca gramerinizi biliyorum
Elimde genişçe bir diksiyoner
Gördüklerimi benden alamazsınız

Kalkın, def olun, selamet sizin haklı haksız
Ah lütfen, oturun, en yüksek istikballerle
Bilmiyorum hangileriniz kalacaksınız sandalyenizde
Fakat masamı benden alamazsınız

Yüksek adımlar ve kaçkın göz bebekleri
İki kısa tırnak, biri meyyal, yaşlı sigara külleri
Ah, zencirine zencir; kıvrım kıvrım hayalleri
Emin ol, piyanomu benden alamazlar!



***

    Fakat İstanbul'a, evime, döndüğümde her unutulası hadiseyi unutabilmenin huzuru ve her önemli detayı hatırlayabilmenin zevkiyle doluyor içim. Yersiz umutlar, çocuksu heveslerle, yürü servirevanım, devam edelim. 

7 Ağustos 2023 Pazartesi

Kibirli Fıçı

     Belki de "Akşam Şiirleri" diye bir sayfa eklemeli ve artık karaladığım her şeyi oraya kusmalıyım yalnızca. Hem gerçeğe sadık olur böylesi hem de samimi. Gerçi kimse merak etmiyor derun-u samimi. 


    ** ya, editörlük falan da yapmıyorum. İlk ve en ham hâliyle işte:


Sarın cüppene, yedi iklim dostumuzdur
Tabela okuyamaz, hayatı anlarız
Bilmeden sınır geçeriz, polisleri pek şıktır
Saksonların diliyle ver selamını

Bak işte kadehten sözüm damlıyor
Kıvrımların aşka alışık, aşka yatkın
Beni, istemedin, sarhoşluğa sen saldın
Frenk usulü, sağlığına

Bir kulağımda istimbotlar ve maşinler
Otobanda yek-nizam herkes mütelaşi
Bir de demir dudaklı steampunk çeteler
Cermence doldur formları

Nefeslen şimdi biraz, inan insanlığına
Her şeyin, hiçbir şeyin, kalbinde
Gökkubbe gibi boşluk, zihi taşkınlık!
Şarktan parıldar saçların

Fakat bu dilde öptü seni annen, baban bu dilde okşadı
Sana kırdıklarında hiç başka lisanda kızılmadı
Bu dilde sevdim seni, üşümesin dudakların
Nehrinden dağlarına, inan, bu dilde yaratıldı
Sen en güzel, inan, bu dilde konuşursun.



    İlginçlik mi gariplik mi bilmiyorum ama o kabilden bir şeyler bulunur eğer aranacak olsa bu şiirde. Bazı noktalarda cümleyi kurmaya başladığım şekilde bitirmedim mesela. Peygamber kompleksimden de olabilir, yazdıktan sonra "Ulan tam doğru hissettirmiyor ama sanki böylesi daha layık hâlime." dediğimden de. Almanlar "machine"in son harfini telaffuz ediyorlar bu arada normalde ama başlarım onların şivesine, benim şiirim bu. 

    Böyle oyunlar oynadığım zaman kendimi çok bilmiş bir diyojen gibi hissediyorum. Platon'a pandik atan mahallenin delisi. Köşeli fıçısında, yarısı küfür ve zaten anlaşılmaz cümlelerle söylenip duran bi' adam.

Kamus Çalışmaları - V Harfi

     Evet, orijinal baskısından değil, elime bir şekilde geçen berbat bir latinize edisyondan çalışıyorum; o yüzden bu kayıt vav harfini değil v harfini havi... Kendi kendimi yeteri kadar tazip ettiysem başlayalım:


    vicdan: Muhteşem bir şekilde mana-yı asliyesi "wcd" kökünden "bulma"! Modern anlamıyla iştikakının ilgisizliğini bir yana bırakırsak bile hâlâ müthiş ilgi çekici bir bilgi olarak bizi bekliyor ki bildiğimiz modern anlamı sonradan gelişmiş! Kamus'a düşülen notta bu anlamın "Kalple hissetme, duygu" anlamından alındığı ve "Fr. Consience yerine kabul olun[duğu]" yazıyor!! Yani ki "Batı dillerinde gönül bile diyemezsiniz!" diyen Türklerin daha geçen yüzyıla kadar vicdanları yokmuş!!!


    vazıhaml: Bu aslında o kadar komik değil çünkü hamil kelimesinin yan anlamlarından biri zaten "gebelik" imiş. Fakat bunu bilmeden bakıldığı zaman lügat anlamı "doğurmak" olan vazıhaml terkibinin literal olarak "yük koymak" diye çevirilebilir olması yeterince komik sanıyorum. 


    vira: Güncel sözlüklerin ne kadar acınası bir kısmının Kamus'tan intihal olduğunun üzücü bir örneği:

Kamusta: Maçuna ve saire makinesinin çevrilmesi kumandası
Sözlükte: Maçuna ve başka makinelerin çevrilmesi için verilen komut.


    vizite: İtalyancadan geldiğini bilmiyordum. Bundan hoş bir detay olarak: Kelimenin "ziyaret" anlamı verildikten sonra parantez içinde [iade-i vizite dememeli] denmiş, which is fucking hilarious.  


    vetire: Birinci anlamı "yol, dar yol" verilmiş. Tabii ki "üslup, tarz" anlamında da kullanılmış, zira bu pek sık görülen bir teşmil. Bir adım daha ilerleyip "süreç" anlamı da almış bu güzel kelimemizin anatomideki anlamınıysa şaşırarak öğreniyoruz: "Burun deliklerini ayıran zar"!


    vicah: Yüzleşme, yüz yüze gelme demekmiş. Vicahen kelimesi Sözlük'te de bulunuyor ki gıyaben lafının mukabili. Vecih'ten geldiği çok açık ama vezin bana yabancı gelmişti. Sonra şu örneği de gördüm:

    vifak: "Hemfikir olma; barış, sulh müsalemet." iyi bakalım... sonra şunu gördüm:

    vilâ: "(velî'den mastar-ı sani-i mufaale) Yakınlık, ahbaplık, dostluk müvalat" İşte bu noktada yeni bir vezin öğrenmiş olmakla memnun oldum. Arap gramerini tamamen el yordamıyla öğrendiğim için böyle anlar keyifli geliyor bana. İşte bir şekilde öğrenmiş olduk ki "fi'al" vezni mevcutmuş ve anlamlarından biri "mufaale" ile aynıymış. Bunun muhteşem bir örneği için ikamet, istikamet, kaim, kavim, kayyum, kıyamet, kamet, takvim gibi kelimelerde örneğini görebileceğimiz kwm kökünden gelen "kıvam" ve "mukavemet" ikilisinin enfes ilişkisine bir bakış atmak lazım. 


    vizr: "1. Yük, ağırlık, bâr. 2. Suç, günah." Teşmillere bayılıyorum yav.


    viya: "Dümeni ortaya alarak gemiyi bulunduğu istikamette yürütme, doğru seyir." Çünkü İtalyanca "via"dan geliyor... Tanrım benim kadar sudan nefret eden biri denizcilikten niçin bu raddede keyif alır acaba! Keşke sosyal kontrat müsaade etse de Venedik'te gondolcuya "Avara senyor, alarga!" diye bağırıp bir şey anlayıp anlamadığını test edebilsem.


27 Temmuz 2023 Perşembe

Kriz

Bir kişilik krizi
Yuvasının altında saatlerce bekleyip
Bir kuşun düşen tüylerini toplayan bir sabır
Sonra bulup en kallavi aletleri
Aynı hastalıkta yıllarca musır 
Mahvetmek tüyleri
Bir yaşamak krizi

Cehalete ve Aymazlığa

     Anlamaz ve cahil tavrımı sürdürüyorum. Sözlerimin önemli bir kısmı çalıntı, geri kalanları da ekseriyetin zevkine çirkinlik zerkedecek eğri büğrü inciler kabilinden. Ekalliyetle alakadarım ve inanıyorum bu yamuk duruşum, mide bulandırıcı renk paletim ve diğerleri; tahammül edenlere bir başka kapı açmaktan başka bir şey yapmayacaktır. 

    Bir porsiyon boeuf tartare. Sakin bir hüzün değil fakat ekolu bir koro Lacrimosa. Varsın inlesin mabedimin duvarları! Zaten titriyordu mümkün olan en yüksek hanenin çeperleri! 

Mefailün, mefailün, feul. Bu ritme hemnesak yürür bütün yerin nücumu, taşları göğün! Budur tulu, duyun, budur üful! 

    Umursamıyorum yani anlamsızlığı. 

    Attım ben de ipimi/ Varın tutun ucunu

19 Temmuz 2023 Çarşamba

Çocukluk Şiirleri

    Yok, böyle olmaz. Bundan sonra içinde bu fikri taşıyan şiirleri bir tutacağım. Şu aşağıdakiyle başlayalım:


Bir park hatırası dizindeki yara izi
Annenin saflıklarına nasıl güldüğü
Kabahatlerinden utanıp kaçışmaların
Kazandığın ilk madalyaya nasıl sevindiğin

Belki bu cevabımla tatmin olur dostlarım:
Çocukluğunu sevdim senin!


***


    Bu aslında bir çocukluk şiiri değil ama bu motifleri ne kadar fazla kullanmış olduğum düşünüldüğünde kendi maddesini hak etmeyen bir şiir:

 
"İstanbul'u sevmezse gönül, aşkı ne anlar"

Şu kızıllığı seyrederken pembermiş yanaklarını görmeyen
Geçirdiği günün sarısını hattında bulmayan
Gelen gecenin karasını zülfüne sarmayan
Seni sevmeyen İstanbul'u ne anlar

Koca koca gökdelenler, yanlarında bir takım gecekondu
Aralarında bir yol ki yedi tepeden birine doğru
Bilmediğinden bilmediğine, şen şatır eteklerle
Sek-seken hem yüp-yürüyen bir kız çocuğu
Örgülerini sevmeyen İstanbul'u ne anlar.



    Emin bile değilim kullandığım imajinerinin tam olarak ne olduğundan. Kızıl kızıl kusmak istiyorum. Kendimi anlatmaya ne mecalim ne niyetim ne ihtimalim ne isteyenim var. Bir zaman olacak, korkuyorum, çok gün üst üste yeraltında denk geleceğim günbatımlarına ve geçmiş olacak artık içimden şiir, yani ki tekmil söz. Umarım o güne kadar öyle şeyler yazabilirim ki gönül rahatlığıyla susarım sustuğumda. 

17 Temmuz 2023 Pazartesi

Kamus Çalışmalarından

    Burada paylaşmam gerekmeyen sebeplerden ötürü görece yoğun bir şekilde Kamus-i Türki ile meşgul olmak durumundayım şu sıralar. Bir akşam oturup örnekleriyle anlatmak lazım bu sözlüğün neden bu kadar abidevi bir eser olduğunu fakat şu an roman gibi okuduğum bir kamus olduğunu söylemekle yetinelim.

    Aşağıda Z harfini okurken aldığım bazı notlar bulunuyor. Elimde latinize versiyonu olduğu için dizgisi farklı ama zaten belli bir sıra beklememek lazım:


    zaviye kelimesinin tesniyesi olarak zaviyeteyn de verilmiş. Ortada şaz bir durum yok. Demek ki istimali çok yaygınmış.

    zir kelimesinin anlamı Sözlük'te verilmiş fakat zeber mevcut değil.

    zemin: "Nev-zemin bir şiir" cümlesi "tarz, eda" anlamlarının, "Bu zeminde bir şey yazmalı" cümlesiyse "meal, mefhum" anlamlarının örnekleri!! Ayrıca "zemin ü zaman ile" --> "münasebet düşerek"

    zencebe: Frenkçesi Tournure olan meretin ismiymiş ki dilimizde müstamel olmamasına rağmen "bizde başka bir adı olmadığı için bunu kullanmak lazım" imiş. Yürü be üstat, kadınlara mabadlarını büyük gösterecek şeyin adını da sen öğret.

    zü: Bu maddenin sonunda "Arapça terkipler çok uzun, buna bir yol bulmak lazım" diye bir bahis var. Verilen örnekler ilginç ama: "'zü'l eyadi'l erbaa' demeyelim de 'çar-dest' diyelim" diyor. Ulan "dört elli" diyelim??

    zühul: dalgınlık veya iş çokluğu sebebiyle yanılıp unutma
müzahrefat: süslemek kökünden gelip sahte boya, yaldız anlamlarına geliyor ki dilimizde genel olarak çerçöp, pislik, süprüntü anlamlarına da geliyor

    sayvan: sayeban'dan muharref. Her türlü güneşlik anlamına gelmekle beraber özel olarak çiçeklerin "şemsiye"lerine de denir.

    mücamaa: cinsi münasebette bulunma ki tam gavurların intercourse dediği bağlamda kullanılıp cima kelimesinin kubhundan kaçınılması hoşuma gittiğinden aldım.

    mücamele: cemal'den geldiği açık olup karşılıklı iyi ve güzel muamelede bulunma demek ki bilhassa mücamele-i düveliyye terkibindeki "devletlerin iyi ilişkilerini sürdürmesi" anlamı hoş.

    zifos: Rumcadan mehuz olup bu kabilden hemen her kelime gibi sokağa dair olan anlamı "yerden sıçrayan çamur" olarak verilmiş, ki allahım ne güzel laftır yani. "Üstüm başım zifos!"

    zıyk: dat harfinin kahrolası yapısı yüzünden bunu dıyk diye okumak da mümkün fakat bana bu telaffuz daha uygun geliyor. Anlamı basitçe "darlık, daralma" olsa da dıyk-ı maişet: geçim darığı, sıkıntısı ve dıyk-ı nefes (sadr): nefes darlığı gibi örnekler ne kadar yararlı olabileceğini gösteriyor.

    piramen: çevre, etraf demek. Tevfik Fikret'in içime ilka ettiği bir farsi-perestiş yüzünden çok beğeniyorum böyle kelimeleri. "Kaçar pirameninden bulmayıp bir lahza istikrar"

ihtisar: Kısaltma, anlama zarar vermeden ayrıntıları çıkararak anlatma; matematikte sadeleştirme. "ihtisaren anlatmak" "kısaca anlatmak"tan daha manalı bir ifade sanıyorum.

    zerk: Bu kelimenin enjeksiyon anlamını yalnızca 20. asırda kazandığını ve bu zamana kadar asla bu manada kullanılmadığını öğrenmek beni çok şaşırtmıştı. Kamus'ta anlam olarak sadece "riya" verilmiş, ki Arapçanın hayide tabiatından kaynaklanan bir tesadüften ibaret.

    zend: Hayide tabiat derken kastettiğim şeyin muhteşem bir örneği. Lügatte ilk karşılığı "çakmak" ikinci anlamı ise "bilek kemiği"... ULAN NE ALAKASI VAR BUNLARIN?!!

    enek: Sanırım bu kaydın ilk Türkçe kelimesi. "Yanağın çeneyi örten alt kısmı" demek. Üf üf de üf yani, bu kabilden kuytu köşe anatomi tabirlerine bayılıyorum.

    zefir: Nefes verme olup şehik mukabilidir. "Şehik ü zefir" nefes alıp verme demek. Bunlar lazım olursa diye bir depoda saklanması gereken kelimeler, ki Mehmet Akif'in de bildiği sözcüklerden yani o kadar yabancı da değil.

    harikzedegan: Evi, barkı yanmış olanlar demek. Bunun ayrı bir madde olarak alınması İstanbul tarihine dair bir şeyler söylüyor ancak şair adamım ben, beni bağlamaz.

15 Temmuz 2023 Cumartesi

Un Visage Indéfinissable

Sevilmelere layık bir yüzün var
Sevmelere kadirim ben de
Yapraklarında pörsümüş takvimimin
Seziliyor sevmelere layıklığı mevsimlerin

Ömrümde, yumup gözlerimi, yalnızca şiir yazdım;
Bilmiyorum yani renk teorisinden bir şey.
Nefesinin mavisiyle bakışımın kızılı karışsa ama gök kubbemizde,
Bir kız çocuğu gülümsese gerek yeşil gözleriyle.


    Ah ah, ne kadar uzun sızlanabilirim şunlar hakkında. Fakat mümkün olan bütün dostlarıma saatlerce ağlandım ve artık yetiyor sanırım yavaş yavaş. Bir züppe kayık üstünde nabeca bir insanlık nişanesi olarak okunan bir kitaptan buldum bu şiirin ilhamını. 


Hamiş: Bir arkadaşa göstermek için eğe büke bunu bir de Frenk diline tercüme etmiştim. Neden olmasın, onu da buraya ekleyeyim:


Tu as un visage pour être aimé
Je suis né aussi pour t'aimer
Dans les feuilles fanées de mon calendrier
Il est lisible que les saisons sont pour être aimé

Dans ma vie, je n'ai fait que fermer les yeux et écrire des poèmes ;
Je ne connais rien, alors, à la théorie des couleurs.
Mais si le bleu de ton souffle se mêlait au rouge de mon regard, dans notre firmament
Une fille devrait sourire avec ses yeux verts.


    Yetmiyor sızlanmalarım, Allah kahretsin, yetmiyor! Türlü lisanlar öğrenip onlarda da sızlanmak gerek! Dünya halklarının şiir yazmasını bilen her birinden elçiler gelmeli içimdeki bu kesafeti tetkik etmek için. Belki biri bir çare, belki biri bir ilham bulur...


***



Bir manzara nazır ve tek cümleye müstenit kayıtsız tecrübe

Belki bu sensiz geçen son gecemdir

Bak yine batıyor güneş, şehirce selamlıyoruz onu
Ve yine doğacak birkaç saat sonra, birkaç kişiyi selamlayacak
Tanrımız en yüksek katından tattırıyor bize bu selamlarla
Bu yüzden gün doğumları insanlığa bir davettir
Ve gün batımları bir hatırlatma
Çünkü zihnimde harlanır eskimiş umutlar
Günahlarımın edepsizliğinden korkarım-
Öyle ya, neler çaldım senin için, yine çalarım!
Zaman oldu nefrete yer verdim hatta evinde,
Olsun, misafirden çekinmez Tanrım, açıklarım!
Fakat ümitsizlikle gidersem karşısına...-
Şu hâlde bir şarkı tutturup muttarit bir vezinde
İhtimaldir, derim, ey şah ki benim son gecem olsun bu gece
ki selamların güzelliği benim küçücük kalbime mahsus
ve onun taze duvarlarında mahpusen var olsun sade.

Belki de usul usul susuveririm bir gün, sezdirmeden hiç
Gayri muayyen dakikalar içinde kanı çekiliverip
Bir de şehrin ışıltısından uyuyamayan gökler gibi işte










Diğer hemen her şey gibi bunlara da hakkını vermiyorum. Üzerlerine daha iyi çalışmak gerek fakat çok şüpheliyim.



12 Temmuz 2023 Çarşamba

Yine bir Şiir Halası Seçkisi

Altın yağar şehrimize semadan, güneş batarken
Anıtlar yaldızlanır, imparatorluğu hatırlarız
Fakat her şaşaada gizlidir bir firib, ay hükmetmeden
Kanar etraf savaşın harıyla birden
Bir ân-ı ahmer için düşmüşleri hatırlarız
Sonra gurubun muzlim sermestisiyle dünü unutur
Unutur kadehlerde bugünü unuturuz

    Aksanımın anlaşılmadığı yerler buraları. Hem hatıramdan hem de ekranlardan tanıyorum sokakları. İçimde, çocuksu değil, toy bir ümitle tebessüm ediyorum oturduğum köşede. Kahrolası belediye neden bu kadar uğraşıyor hiç anlamadım sağa sola oturmayalım diye. Halbuki sadece hatırlamaya geldim umutlu günleri buraya. Ve yemeklerini sevip kendilerini tanımadığım şu yabancıları hiç de kirletici bulmuyorum meydanın etrafında. Onlar tavaflarına devam ededursunlar, bazısı Arafat'a çıksın... Ben iyiyim burada. Benim yalnız hayaller oynuyor piş-i nazarımda, görmüyorum ki onları.

    Görmüyorum etrafı... İlginç bir nokta bu, yazamıyorum ama uzun zamandır. Orsay'da Scheelandschaft'ın karşısında durdum uzun sayılabilecek bir süre. Vallahi gezginin ayak izlerinden başka bir şey görmedim.


***


Kızıl bulutlar tüter bacalarımızdan
İnsanlar kazıklara nazır, köprülerde mütemadi bir kargaşa
Yaşama uğraşında köşe kapmaca
Koşturmalarıyla yorgunluk boşanır bacaklarımızdan

Sonra sokak lambaları yanar en düşünmediğin bir anda
Çan sesleri bile duyulmamıştı halbuki daha
"Şu bin yıllık şehir bu geceyi de çıkaracak mı?"
diye sorar ürkek bakışların
-Korkma la città è sacra!
"Karanlık mı çökecek yine? Hangi korkudan yanar lambalar?"

Korkma küçüğüm, adıma güven
Bir perde-i hayal inecek dolgun gözlerine-
Göğün karası varsın-
unuttuklarını göreceksin lambaların dalgalı teşevvüşünde
Dilime güven
Uzaktan bir festival esecek kulağına
Adımlarıma uyacaksın
-Tamam hazır işte artık!
Aç fırının kapağını, yalnız kalmasın.


    Ben Yahudi olmayışıyla övünen şairlere benzemem, notlarımı onların alfabesiyle almaktan telezzüz etsem de; o yüzden şiirlerim sanki son şiirimmişçesine işlenmiş değiller. Akdenizli çılgın denizcilerin inşa ettikleri şehirlerin izbe şaşaasında kendime bir küçük köşe bulacak, bürokrasiye buğzedip dış duvarlara dokunamayacak ama daireciğimin içine sıva attırıp boyatacak ve çok güzel yemekler yapacağım içinde. Öyle tabak tabak, masa dolduran yemekler. 



***



Bazı şeyler olacak, küçüceğim,
Ben onları bilmeyeceğim
Şaşıracaksın belki cehlime - bazen de toyluğuma olacak bu
- fakat tüm içtenliğimle bu gafleti arz edecğim.
Ân olacak ki, inan, görmeyeceğim.
Eğer ki inanırsan benliğime
Başka hiçbir mesele olmayacak müddet-i ömrümüzde
zira ben bütün sairatı keşfetmiş olacağım.
Ülkeler yönetip sana 
Evin yolunu soracağım


    Tamam, buna şiir demek için hayli bükmem gerek suratımı fakat sahip olduğum tüm arsenalle püskürtüyorum aczimi. Böyle yapmak gerektiğine dair inancım pek kavi; kaçınılması gereken en büyük günah, sanıyorum ki, kibirdir ve içimizdeki en ufak eksikliği bile özenle bulup büyültmek lazım bununla baş etmek için, tekmil çıplaklığıyla ortaya koymak. Karşısında orasını burasını örtmek durumunda hissettiği birine nasıl bir aşk duyduğunu iddia edebilir ki insan, hele de bu kadar sorgu altındayken?!



***


Biri bin renk ve döküntü duvarları
Dar ve çarpık sarı sokaklarıyla
Yarı heykel ve sualtı bir yarı
Mukaddes Venedik karşı mafyalara!


    Bunu isyankar bir bayrakta yazılı gördüm bir gün ve şu günlerdeki varyasyoncu kişiliğim tebarüz etti hiç beklemeden. Ritimden emin değilim hâlâ, yani gerek var mıydı gerçekten o küçük, mükerrer eklentiye bilmiyorum. Fakat hem ilk kısmın tıkırtısından zevk alıyorum hem de kıyamıyorum son mısradaki tercümenin zarafetine.




    Ve işte bu kadardı bu seçki de. Bazılarınıza muhteşem hayatlar ve yaşamanın zorluğunu düşünemeyeceğiniz derecede yoğun meşgaleler dilerim hepinize!











6 Temmuz 2023 Perşembe

Orsay'da

    Onu insiyaki adımlarla takip ettim.

    Hiç şüphe yoktu içimde gözlerimden geçtiği vehle doğru yola yürüdüğünden. Yolda neler kaçırdım bilmiyorum, bütün odağım izleğini kaybetmemeye hasredilmişti. Defalarca kandırdı beni, hep olmayan yerlerde sandım güzellikleri; girdiğim kapıların çoğu çıkmıyordu bir yere.

    Fakat sonra; mevsim değişti, hava bozdu sanıyorum dışarıda bile, öyle ki duvardan izlemekteydim kar yağışını. O peyzaj boyunca zavallı gezginin her biri yürek isteyen adımlarının yolunun sabırsız bir fırça darbesiyle halledildiğini gördüm. 

    Bununla meşgul bir zamandır bütün odağım; izleğini kaybetmemeye hasredilmiş, buna bağlıymış gibi ömrüm.

Gezgin bir Varyasyon

Şehirler ve lisanlarca iltifatlar aradım sana
Hiçbiri gündelik pisliklerden ari değildi
Kızım okuldan gelecek de ona yetişmem gerekmiş gibi bir aceleyle
fakat kazandığım parayı da hak etmek için dip bucak sanki
Ne de çok uğraştım onları temizlemeye
Anıtlar ve saraylar boyunca iltifatlar aradım sana
Fakat ne mümkündü ne lazım, sanırım sonunda anladım,
ak ü pak iltifatlar değil,
Ayağımdaki çamur, avucumdaki tozda bulsam gerek iltifatları 
ve kirli sakalım saklasın kalkık kaşlı gülüşümü.



***


    Bu çok açık ki benim aklımda tekrar edip durmakta olan bir motifin tecrübelerinden biridir. Neyden ne kadar utandığımdan emin değilim henüz. Eğer arsızlığım tutarsa bunları bir "Arayış Şiirleri" başlığı altında toplamak mümkün. Bach'tan bu derece doğrudan etkilenmiş olmam 21 yaşında henüz kocayıp karımadığımı hissettirmesi açısından memnuniyet verici.